YAZLIK SİNEMALAR
Yazlık sinemalar, çocukluğumuzun en renkli, en sevimli mekânlarıydı. Zengini, yoksulu çekirdeğini alıp, öyle gelirdi sinemalara. Çocuklar ön tarafta, yaşlılar arkada otururdu. Ön tarafta oturan çocuklar filmleri izlemez, heyecanlanır adeta yaşardı. Bugünkü Göksu İşhanının bulunduğu alan 1950’li yıllarda yazlık sinemaydı. Genellikle geceleri 2 film birden oynardı. Daha gündüzden öğleden sonra seyircilerin oturacağı alan sulanır. Sandalyeler bezlerle silinip, tozları alınır, seyirciler, özellikle çocuklar için bolca gazoz getirilip, buza yatırılırdı. Satıcı, “buz gibi gazoz, 32 dişe trampet çaldıran gazoz” diye reklamını yapar, gazozlar kullanılmış demir tentenelerle açılırdı. Çocukken ben denizde yazlık sinemalarda yıllarca çalıştım. Oysa gündüzleri simit, tatlı maya ve saat 12’de de fırından yeni çıkan peksimet satardım. Peksimetin çıktığı saatlerde, kahvelerde yeni çaylar demlenir, çayla peksimet pek güzel tüketilirdi. Gündüzün yorgunluğu üstüne, geceleri saat 24.00’a kadar gazoz satıp, ondan sonra yorgun argın evlerimize giderdik.
O yıllarda yazlık sinema halkın tek eğlencesiydi. Bir gece sinemada yine 2 film oynayacak. Bütün sandalyeler doldu. Buzlu gazozların başında bekliyorum. Makine dairesinde film şeridi dönmeye başladı. O zamanlar sinema filmleri siyah beyazdı. Birinci filmi seyirciler coşku ile izledi. İkinci film dönmeye başladı. Az bir zaman sonra makine dairesinden bir ses yükseldi. Herkes geriye dönüp baktığında “YANGIN” diye bağırıyordu.
Sinemaseverlerin tamamı Taşucu caddesine açılan küçük kapıya yığılmışlar. Tabi ben de onların arasında sıkışıp kaldım. Nefes almak zor. Aralarından bir sıyrılsam düze çıksam diye düşünüyorken, kendimi yaz sıcağındaki kaldırımda oturur buldum. Bir ara yekindim, baktım ki bacaklarım titriyor, yürüyüp eve gitmek istiyorum ama yürüyemiyorum. Tam o sırada Naim ağabey (Ozan Naim Yalnız) geldi yanıma. Haydi, gel birlikte yürüyelim dedi. Abi dedim bende yürüyecek derman yok. Ciddi mi söylüyorsun dedi. Yürüyebilseydim, çoktan evin yolunu tutmuştum. Naim ağabey, beni sırtına aldı. Evin kapısına kadar götürdü. Geç kaldığım için rahmetli anam beni çok merak etmiş. Naim ağabeyin sırtında beni görünce, kadın ne yapacağını şaşırdı, teşekkür ederek Naim ağabeyi yolcu ettik. Sonrasında annem sağıma, soluma, ayaklarıma bakarak herhangi bir kırığım, sakatlığım var mı diye baktı. Beni yatağa yatırdı. Her zaman olduğu gibi babam yine köylerde sıtma mücadelesindeydi. Yazlık sinemalar şehir efsanesi oldu. Şimdi olsaydı, ay ışığında film seyretmek ne kadar keyifli olurdu.
Not: Rahmetli Naim ağabeyin bu iyiliğini yaşamım boyunca unutmayacağım. Tanrı rahmet eylesin.