KADİM KENT…
Kardeşimle birlikte yayan Silifke Kalesine çıkmıştık. Kaleyi bir güzel gezdik. Daha sonra kalenin eteğine indik. Ormancı Sırrı’nın kalenin eteğindeki mekânı yeni açılmıştı. İçeri girecek durumumuz yok. Çünkü paramız yoktu. Kalenin önünde yaşlı bir amcayı otururken gördük. Sırtı dönük olduğu için tanıyamadık. Yakınına gidince Ormancı Sırrı’nın kayınpederi Ahmet Amca olduğunu anladık. Kardeşimle birlikte bizde onun yanına yakın oturduk. Yaşlı amca bizi görünce, merhaba çocuklar, dedi. Eski bir Silifkeli olarak konuşmaya başladı. Oturduğu yerden Silifke’yi seyrederken bir ah çekip, “Bahtı kara, sabahı güzel Silifke” dedi.
Sekiz-on yaşında çocuklardık. Bu betimlemeyi ilk kez duyuyorduk. 1950’li yılları yaşıyorduk. O zamanlar Silifke’nin 7 mahallesi, 5 binlerde nüfusu, 108 köyü vardı. Yaz ayları gelince, mahalledeki tüm arkadaşlarımız yaylalara göçerdi. Arkadaşlarımızı çok özlerdik. Neyse ki, harçlıklarımızı çıkarmak için simit satar, kahveci çıraklığı, lokantada garsonluk yapardık.
Boş zamanlarda en çok yaptığımız, ırmakta çimmek-yüzmekti. Hele hele aşırı sıcaklarda üç kez ırmağa girip, çıktığımız olurdu. Tek sıkıntımız lastikli donumuzu sıkıp, kurutup yeniden giymekti. Karşı yakanın dölleri, bizleri âdem baba gibi görünce, ortalığı velveleye verirlerdi. Irmaktan çıkar çıkmaz işimizin başına dönerdik. Sıcak yaz günleri ıssızlaşan Silifke’de yaptığımız işlerden biri de Eğribük’teki su içlerine gitmekti. Yüzmek için değil, 200 metrelik yaya köprüsü ve ırmağın kuzeyindeki barajı görmek için yılda bir veya iki kez de temmuz sıcaklarında BECİLİ üzerinden İskele-Taşucu’na giderdik. Amacımız salt yüzmek değil, denizi görmekti. İskele’ye gidiş sorun değildi. Ama dönüş, temmuzun bunaltıcı sıcağında, susuz yol almak dudaklarımızı çatlatırdı. Üstelik bir de yalın ayakla gidip gelirdik. Yazları top oynayabileceğimiz arkadaş bulmak çok zordu. Kasaba için tek eğlence yazlık sinemaydı. Ay ışığında film seyretmek çok keyifli olurdu.
Hititlerden beri var olan (5 bin yıllık) Arzavilere (M.Ö. 1500) başkentlik yapan kadim kent Silifke’ye biz de kaleden bakıyoruz. Tıpkı Yahya Kemal Beyatlı’nın dediği gibi, “Sana bir tepeden baktım. Aziz İstanbul.”