Çorap Söküğü
BU HAVALAR O HAVALAR
Çok şükür tıraş işi sona erdi. Alaburus tıraş bitti. Komedi bitti…
Kim olduğunu bilmeyi maharetinize bıraktığım dört yiğit çıktı meydane. Dördü de birbirinden merdane… Pantolonu, gömleği kılıç gibi ütülü dört yiğit…
Evde televizyon başında oturup ‘oturtma kebabı’ tarifi öğrenecek yerde necip medyamızın sayfalarında, internet sitelerinde, radyo-tv’lerinde “yedi yirmi dört” boy gösteren bu dört yiğidi seyre daldım günlerdir.
Hakkını teslim edeyim. İlk onu işittim. “Her şey vatan için.” dedi birinci yiğit…
Sonra “Her şey Mersin için.” dedi öteki yiğit…
Ardından “Her şey sizin için.” dedi diğer yiğit…
Ve sonra “Her şey ama her şey sizin için.” dedi beriki yiğit.
İşte araya bağlaç koyan, “her şey ama her şey” diyen beriki yiğit benim de kalbimi çaldı, şirketim yoktu rey veremedim!
**
Günler geçtikçe yiğitlerin çıkışları bağımlılık yaptı, tiryakisi oldum. Elimde olmayarak, peşlerine takıldım.
Hadi bilgisayar başındayken neyse de çarşıda, pazarda, otobüste, ekmek kuyruğunda bile sosyal medyadan takip eder oldum arkadaşları... Cep telefonu elime yapıştı adeta. Vaatleri dinledikçe, okuyup öğrendikçe yüzümde güller açtı… Öncesi gün, Vahap Başkan’ın 30 numaralı tarifeli seferi, sarışın otobüsten yine yüzümde güller açmış halde indim… Ev yolunu tırmanırken yolda Fahriye Ablaya rastladım. Sordu, anlattım… Gülme sebebimi, bir sivil toplum örgütüne aday olan dört yiğidin vaatlerini alt alta ekleyip anlatırken “Her şey ama her şey senin içinmiş” abla dedim.
“Ablanız kurban olsun size” dedi Fahriye Abla ve sonra koyverdi kahkahayı orta yerde… Çoktandır gülmeyi unutmuş yoksul halkımız kahkahamızı işitince eşlik etti. Hep beraber güldük, koro hâlinde güldük, öyle güldük ki… Fevkalade güldük; fevkaladenin fevkinde güldük…
Ancak, ama, lakin ben sadece gülmekle kalmayıp ıslık da çaldım hatta alkışladım. Bende böyle… Aile terbiyesi var, aile terbiyesi almışım.
Fıkra bu kadar.
Aha da buraya yazıyorum:
“Kendim için bir şey istiyorsam namerdim.” demişti rahmetli Demirel.
Demirel’e kulak verip ‘sadece ve sadece’ hizmet aşkıyla yanıp tutuşan; birbirini paralayan, hırpalayan yiğitler dedi ki günlerdir: Her şey ama her şey Mersin için!
Şairin dediği gibi: “Vazgeç kardeşim, ayrıdır bindiğimiz gemiler.”
Hadi koçum, hadi aslanım, hadi yiğidim, hadi paşam terliyiz!
“Ticari… Bekleme yapma!”
Özür dilerim, nerede kalmıştık? Ah, evet şimdi isterseniz şiirimizin sorunlarına geçebiliriz.
**
Bitirirken…
Çay davetlerimden bıktığını gelmediğinde anladım.
Karapürçek gibi ırak durma, gel.
Fincana kahve koydum gel.
Kırk yıl hatırı vardır gel.
Leyla gibi, Şirin gibi, Aslı gibi gel.
Sabah sisi kalkmadan gel.
Akşamın alacası çöktüğünde gel.
Nalan topu at, Müjgân okula koş, “Tülay” gel.
Bu havalar o havalar.
İçkiye benzer bir şey var bu havalarda.
Galata’da bir meyhanede,
Kadehe mey katalım yine, gel.
Bilirsin,
Sarhoşken dört kadın severim ben;
İkisi annem,
İkisi sen.
Gel.