GEÇİM…
Ülkemiz, ekonomik koşullar açısından zor bir dönem yaşıyor. Dar gelirliler için yaşam çekilmez boyutlarda. Üstüne üstlük iki yıla yakın bir süredir, Kovit-19 (korona virüs) felaketi ile savaşıyor. Yurdumuzda her gün 200’e yakın yurttaşımızı toprağa veriyoruz. Ne zaman biteceği belli olmayan “Korona-Virüs” kara bulut gibi çöktü insanlığın üstüne... Paramız her gün (Dolar-Euro bazında) değer üstüne değer yitirirken, bunun çarşı-pazara yansıması zam üstüne zam olarak yaşanıyor. Geçenlerde bir markete gazete almak için girmiştim. Dört-beş kişilik bir grup toz şeker almışlar. Kasiyer alıcılara “ikişer paketten fazla alamazsınız” dedi. Bu söz bendenizde, ister istemez sattığımız 15 şeker fabrikasını akla getirdi. Şeker, un ve bez fabrikaları Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra sanayileşme hamlelerinin ilk adımlarıydı. Ne yazık ki erken Cumhuriyet döneminin kurulu 44 fabrikasının tamamını özelleştirip sattık. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, her fabrikayı bir kale olarak görmüş.
Yurdumuzda iğneden ipliğe dek her şeye zam geliyor. Efendim Dolarla mı alışveriş yapıyorsunuz? Diye soruluyor. Evet, Dolarla alışveriş yapmıyoruz ama başta enerji (Petrol-Gaz) olmak üzere her şeyi ithal ediyoruz. Hatta 1950’lerde kendi kendine yeterli bir ülke iken şimdilerde başta buğday olmak üzere tarım ürünleri de ithal ediyoruz. Doların değeri düşmüyor. Dolar karşısında paramızın değeri düştüğü için halk olarak yoksullaşıyoruz. Cumhuriyetimizin kurucu ataları, başta Gazi Paşa olmak üzere Kurtuluş Savaşından sonra, durumumuzu şöyle özetliyor. “Siyasi, askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi muzafferiyetle taçlandırılmazsa husule gelen zaferler kalıcı olmaz.” Daha Cumhuriyet ilan edilmeden 17 Şubat 1923’te İzmir’de tüccar, işçi, köylü, sanayici, sanatkâr ve esnaf bir araya gelerek İktisat Kongresini gerçekleştiriyor. Yurdumuzda ekonomik bir kriz yaşanırken, Çin modeli de dâhil değişik oluşumlar konuşuluyor. Oysa kurucu atalarımızın getirdiği model var. Atatürk Ekonomisi (Kemalist Model)… Atatürkçü Bütçe, 3 temel esasa dayanıyor. Birincisi; Denk bütçe, ikincisi; saydamlık-hesap verilebilirlik, üçüncüsü; Tasarruf… Bu esaslar çerçevesinde, ekonomik yaşam sürerken, 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı bizim ülkemizi etkiledi. Türkiye Cumhuriyeti, 1930’dan itibaren 5 yıl planlı döneme geçti. Başta un, şeker, bez fabrikaları, kağıt (selüloz) fabrikası ve ağır sanayi (Karabük Demir Çelik)fabrikaları kuruldu. 1937’ye gelindiğinde, Türkiye, Sovyetler Birliği ve Japonya ile birlikte dünyada en çok kalkınan ülkeler oldu. Hatta 1935’te Atatürk tasarruf önlemleri bağlamında maaşlarından (milletvekili maaşları 500TL. idi) 200’er lira hazineye bağış yapmalarını istedi. İkinci Dünya Savaşı öncesi Milletvekillerinin maaşı 300’er lira oldu. Her ülkenin kendi özel koşulları vardır. Bizim ülkemizde erken Cumhuriyet Döneminde başarılı bir süreci Karma Ekonomi ve Devletçi anlayışla başardı.
Türkiye Cumhuriyeti; Neo Liberal ve vahşi kapitalizme teslim edilemez…
Kaynak 1)Sinan Meydan-Mustafa Kemal’in Akıllı Projeleri (1-2)
2)Metin Aydoğan-Yönetim Gelenekleri ve Türkler (1-2)