BİR DOSTLA SÖYLEŞİ-2
Yaşamı bin bir zorlukla geçmiş. Yıllarca hapiste yatmış. “Topraktan gelip, kitapsız bilen” dostumla söyleşiyi sürdürüyoruz. Ali Şahin’in deyimi ile “Torosların altın çocuğu” bakalım, neler söylüyor dostumuz? Kitap okumayı çok severim. Gerçi şimdilerde gözüm almaz oldu. Okuduğum kitaplardan biri de “İslam ve İrşat” isimli kitaptır. Kitabın orta yerinde şöyle yazıyor. “Alevi toplumunun konuşma yeteneği çok yüksektir. Bunların oyununa gelmen” der. “Devletin askeri mekanizmasında azınlıkta olanlara söz hakkı verilmemelidir” der. Ben bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak ayrıca öz be öz Türk olarak her zaman vatani görevi yurttaşlık bilinci içerisinde yaptım ve yapmaya da devam ediyorum. Askere gittim. Bir gün atış alanında sıramı beklerken, saz çalmak için mikrofon yanına çağırdılar. Saz çalmaya başladım ve şu türküyü söyledim.
“Pir Sultan Abdalın yorduğu düşü
Canım ne ettiler, derdin için
Hak yoluna akar gözümün yaşı
Deniz midir, derya mıdır sel midir?
Gördüm güvercin donunda oturur
Gördüm seyreyledim Hacı Bektaş’ı
Kırk tasını Horasan’dan getirdim
Şah atayım, kork Allah’ın işinden
Uğradım geçtim delikli taşından
Taş almış eline çeşme başından
Gördüm seyreyledim Hacı Bektaş’ı
Ummanınla dağı taşı kaldırdı
12 öküzü bir kazana doldurdu
Gördüm seyreyledim Hacı Bektaş’ı
Dostumuz deyişleri sürdürdü. Gökten 4 kitap indi. Dördüne düştü. Kuran Muhammedin derdine düştü, Allah bir Muhammet Ali diyerek
Ben ilmin bir şehridir
Ali benim kapımdır,
İmam Hüseyin’dir dersimi veren
Muhammet Ali’dir okunan Kuran
Zeynel Abidin kalbime giren, medet Allah ya Muhammet ya Ali.
Gelelim asker mektubuna… Yüksek bir Türk gencine takdimdir.,.
Candan ciğerden, tuzdan biberden, sular gibi akan, şimşek gibi çakan, amanlar gibi bakan arkadaşım. Kuşlar yuvadan uçmadan, asker sılasına kavuşmadan sayın değerli, badem şekerli, halden anlayan, her türlü dilden bilen, altın tarlası, kaz, ördek yumurtası, kızların şeker tablası, evvela kalbimin en derin köşesinden, bir gül yağı şişesinden sakladığım selamlarımı sunar, arzu hürmetle sizi ve bizi, ördeği, kazı, baharı, yazı, Kars’taki sazı, gelindeki yüzü, engindeki düzü yaradan Allah’tan dilerim. Arkadaşım buraya geldim geleli bir hastalığa yakalandım. Üstüne iyilik sağlık şimdi senden bir, ilaç isteyeceğim. Yüz yumurta sarısı, elli eşek arısı, üç baş belası, bir çuval kuru üzüm, bir şişe konyak, her yanı oynak, elma gibi yanak, kiraz gibi dudak, kalem gibi bacak, fincan gibi göbek, iki buçuk kilo muz, on sekiz yaşını doldurmamış bir kız. Bunların hepsini bir zarf içine kat gönder. Adresim, aman Allah tümeni, vallah tugayı, yandım Allah alayı, yeni bulduk belayı, gaziler Kars diye yaz beni bulur. Hoşça kal.
Hüseyin Kozan, annesi Sünni, babası tahtacı (Ağaç eri) bir ailenin çocuğu. Cumhuriyetimizin en büyük kazanımlarından birisi yasalar önünde eşit yurttaşlıktır. Hepimiz farklıyız ama hepimiz eşitiz. İnsanlığın eşit bir bireyi olmak, hepimizin en doğal hakkıdır. Ne diyor büyük ozan Âşık Mahsuni Şerif;
Doğu-Batı
Güney-Kuzey
Gâvur-Müslim
Bir bana…
Hüseyin Kozan’la söyleşiyi burada bitiriyoruz. Söyleyecek daha çok deyişleri (Doğaçlama) olan bu halk bilgesi ne sağlıklı bir yaşam diliyorum.