TAŞUCU OTABAN ÇIKIŞI VE HAYALLERİM
Bir gün Taşucu’nda sahilde bir kahvede Arnavutluk’tan gelen dostum Adrian ile oturmuş çay içiyordum.
Otobanın çıkışında tren garının bahçesinde sahilde…
Gardan liman peronlarına da geçiliyor.
Ortam muhteşem…
Oturduğumuz yer ikindi vakti bahçede oturulacak en güzel yer.
Temmuz sıcağında ama meltemin eşliğinde muhteşem bir ortam yani…
Benim için doğal olan bu an Arnavutluk’tan gelen misafirim için çok farklıydı.
İki de bir muhteşem diyerek, şaşkınlığını dile getiriyordu.
Türkiye’yi gezmiştim hatta senin anlatımlarından burayı hayal ediyordum ama bu kadarını beklemiyordum diyor.
Neden? Dedim!
İnsanın memleketi onun rahimi, onu cennet gibi anlatması doğal değil mi dedi.
Doğruydu…
Benim memleketi anlatırken duygularımı içine koymama gerek yok ki belki onun güzelliğini anlatmama benim bakış açım ve kelimelerim kifayet etmezdi.
Özellikle beğendiği şey liman, tren garı ve otoban çıkışı yapılırken bölgenin doğal yapısını bozmadan, kültürünü ve tarihini tamamlayacak şekilde yapılması beni çok etkiledi diyor.
Gözüm kapalı gelsem burada gözümü açsam burası Silifke, Taşucu olduğunu anlardım dedi.
Peki, bu muhteşem eser nasıl ortaya çıktı? Diye merakla sordu.
Yaşamım bu güzelliklere şahit olmakla geçmişti.
Anlatmaya başladım.
Bizim buralarda toplumun üç görüşü var. Devrimci, ülkücü ve dindar bir kültür yapımız var.
Her görüşün vatandaşları çok duyarlı.
1970’li yıllarda her görüşün akil insanları öncelikle kendi görüşlerinden insanlarla sonra da karşı görüşten insanlarla sık sık istişare yaparlardı.
Bu şehir gelecekte nasıl olmalı diye… 2050’de bir Silifke ve sahilini hayal ederlerdi.
Tabi o zamanlar şehre gelen yabancılar da şehrin güzelliklerini halkımızla paylaşınca halkımız motive de olurdu. Seka Kağıt fabrikası henüz yoktu…
Öncelikle yönetime insan seçerken kesinlikle duygusal davranmazlardı. Onun için adaylar liyakat sahibi, deneyimli, bakış açısı geniş insanlar arasından tespit edilir, seçime öyle gidilirdi.
Seçim süreci herkes kendini anlatır, sonra Silifke için en faydalı olabilecek aday seçilirdi.
Seçimden sonra her adayın ve partinin yapacakları bir araya getirilir ortak olanlar memleket ülküsü haline getirilirdi.
Seçimde kaybetmek olmazdı. Seçilen de diğer adayları bu hedefe ortak ederdi.
Dalmışım anlatmaya… Misafirim böyle bir seçim ve çalışma hiç görmedim diyor, anlatmamı istiyordu.
Bu arada sanayi odası, ticaret odası ve diğer sivil toplum örgütleri bu ülkülerin oluşmasında var güçleriyle çalışırlardı.
Oralara insan seçilirken de hatırlı güçlü insanlar değil, ekonomiye ve topluma katkı yapacak insanlar tercih edilirdi.
Devlet ilçemize kaymakam atarken bu bilinç düzeyini her zaman dikkate alırdı. Her siyasi manevra sahibi kaymakam atanmazdı. Bilinç düzeyi yüksek, bakış açısı geniş ileride Ankara, İstanbul’a vali olabilecek ya da bakan olabilecek adaylar ancak kaymakam olarak tayin olurdu.
Böyle olunca her elini kolunu sallayan insan, şirket ya da güç de buraya yatırım yapamazdı..
Çünkü halk ve seçtikleri insanlar ince eler sık dokur gerçekten yatırımcının da yanında olurdu.
Hiçbir yönetici, politikacı yatırımcılarla öncelikle ne kazanacağını, rantı düşünmez yatırımın şirkete kazancı kadar memlekete katkısını düşünürlerdi. Sponsorluk, bağış gibi araçlarla milletin ve memleketin varlığına ipotek koydurmak çok ayıp ve beceriksizlik sayılırdı.
Böyle sponsor olacak ya da bağış yapacak firmalar sosyal ve ekonomik gelişmelere destek amacı ile milletin kalbine girmek, hayata eser bırakmak amacıyla milletin yöneticilerinin kapısını çalarlardı.
İşte böyle bir ortamda İç Anadolu’nun, Doğu ve Güneydoğu’nun ekonomisi ve gelişmesi düşünülerek, bu yolcu ve yat limanı, Yüksek Hızlı Tren ve Yük Treni ve Otoyol entegre bir şekilde planlandı.
Devletin gelecekteki Mavi Vatan projesi ve Doğu Akdeniz doğal gaz yatakları da düşünülerek böyle bir karar verildi.
Yüksek ülküleri tasarlayan Silifke Halkı ve yöneticileri tarih, kültür, turizm, ekonomi ve sosyal yaşamı dönüştürecek, memleketimizi yalnız ilimizde değil bütün Türkiye ve dünyada çekim merkezi haline getirecek devrimleri hep beraber hazırladılar.
Bu hedeflere iman ettiler…
Ülkücünün ülküsü, devrimcinin yenileşme gayreti, dindarın takvası ve imanı güçlerini bir araya getirmek için bir birini tamamladılar.
Paulo Coelho; Simyacı kitabında derki; “’bir şeyi kalben istersen evrenin bütün güçleri onu gerçekleştirmek için harekete geçer”
Bizim inancımız da kalben bir dua, onu hayata geçirmek için amel, kararlı ve tutarlı bir şekilde istikamet gerçekleri güzel yaşamların kapısını aralar.
İşte bu inanç ve kararlılık, topluca atan samimi yürekler bu gerçeklerin esas sahibi.
Bugün Ankara, Konya, Karaman, Kayseri, Aksaray ve Güneydoğu şehirlerimiz bu limandan dünyaya açılıyor.
Aynı şekilde bu şehirler dünya turizmi açısından destinasyon olarak kabul ediliyor. Devasa tur gemileri yıl boyunca eksik olmuyor.
Beş yıldızlı otellerden daha çok butik otel var. Her biri şehrimizin farklı bir güzelliği kültür abidesi...
Yüksek hızlı tren turizmi daha da kolaylaştırdı. Tur gemileri ile gelen yolcuların çoğu hızlı trenle destinasyonun diğer şehirlerine çok kolay erişiyorlar.
Bu arada şehrin yetiştirdiği insan kaynakları da şehirleri için çalışabilecekleri imkanlarla şehre daha çok katkı yapıyor.
Gençlerin hedefi gelecekte dünyanın çekim merkezi olan bu memlekette yatırım yapmak, kariyerlerini geliştirmek istiyorlar.
Vakit akşama doğru yaklaştı. Arnavut arkadaş gün batımına yengeç yemek istiyor.
Şaşkınlığını üzerinden atamadı. Bu arada limana yanaşan crusie Yolcu gemisi Arnavutluk Durres limanına da uğramış. Bunu öğrenince Adrian çok mutlu oldu.
Adriyatik ve Taşucu…
Taşucu 23 Akdeniz ülkesinin komşusu…
Son bir soru bu halk kimi, neyi sevmez?
Öncelikle dedikoduyu sevmezler.
Politik ayak oyunları yoktur.
Yöneticilerimiz yatırım yaparken şaka olsun diye bile yatırımcılardan faydalanmazlar.
Kendilerini düşünmezler.
En hoşlarına gitmeyenler particilik yaparken gerçek amaçlarını gizleyenlerdir.
Bir şeyi yapmaya inançları çok güçlü ve azimlidir. Ağızlarından “olmaz” çıkmaz. Bir işi nasıl yapacaklarını öncelikle düşünürler.
Dayanışmacıdır, nifak sokanı sevmezler.
Uzun süreli koltuk merakları yoktur. Yeni neslin önünü açmayı düşünürler. Ben olmazsam olmazcıları hiç sevmezler.
Gazete okumayı sevdiklerinden gazetelerin okuyucusu çoktur. Gazeteler iş adamlarına ve politikacılara bağlı değildir. Okuyucusu çok olduğu için reklam gelirleri onlara yeter. Her adam gazetecilik yapamaz.
Kültürel varlıkları değerlendirmeyi severler, onun için definecilik gibi kültürü talan edenleri de çok sevmezler…
Adriyan Durres’ten gelen yolcu gemisindeki hemşerileri ile yemek yemeye karar verdi. Yarın kahvaltıda buluşacağız.
İnsan ruhunun yelelerinden tutunca gidemeyeceği yer yoktur.
Her ülkü bir hayalin ürünüdür, Her hikaye devrimlerle gerçekleşir.
İnsanlığa inanmayan, kalbi engin hayallere inanmayanın hikayeleri olmaz, olamaz…