Köyden Küresele Vatandaş olma, Yönetim Ve Yönetilme
Vatandaş olmayı ve dünyaya bakış açımızı farklı bir yol ile anlatmak için bu konuyu kaleme aldım.
Dış güçler, küresel güçler son yıllarda fazlası ile yaşamımızda, bu konuyu da farklı bir bakış açısı ile anlatmak istedim. Kapitalizm nasıl yönetir?
Küresel güçlerle ne alakamız var? Onlar için biz ne kadar önemliyiz?
Köydeki bir insanın küresel güçlerle ne alakası olur ki?
Gerçekte öyle bir güç var mı? Olamaz mı?
Kapitalizmin en küçük aracından en büyüğüne doğru ticari işletme davranışları üzerinden birlikte sorgulayalım.
Küçük bir köyde bir işletme; mesela bir kahve o köyde varlığını devam ettirebilmek için nasıl davranır? Tabi ki bir çiftçi, ağa, o köyün zengini yani…
Öncelikle köyde etkili olmak ister. Rakibini kontrol eder. Kendisi için güzel konuşanlara ilgisini gösterir. Ara sıra kıyak geçer. Özellikle güçlü savunucularına… Bunlar o köyün davulcularıdır, bu gücün niyetini doğru analiz eder ve o kıyak geçtikçe o güç hakkında doğru algı oluşturur.
Bu güç yapılar muhtar ve köyün halkına karşı kusur etmez, onlar için doğru kaynak olma görevi görür.
Aslında o köyün yönetiminde en etkilidir. İnsanlara borç verir. İnsanları kendine bağımlı hale getirir. Çoğu zaman bir çayla çok büyük işlerini yürütür.
İlçedeki bir işletme; o ilçenin en zengini eğer o ilçede etkili olmak isterse ve bu varlığını devam ettirmek isterse, genelde her kesimle fayda sağlayacağı ilişkiler geliştirir. Siyasete açıktan bulaşmaz. Tavır almaz. Seçilecek olanlara yardımcı olur. Güçlü adayların yanında olur. Meclise tanıdıklarını sokmaya çalışır. Kulis yapar. Kendi istediği olmasa bile kendi lehine olacak bir yönetim ister. Kolay kolay açıktan taraf olmaz. Hep iyilikleri temsil etmeye çalışır. En kötü kişi olsa bile. En yardımsever odur. Düğünlerin cenazelerin vazgeçilmez adamıdır. Küçük şeylerle, mutlu olacak geniş kitlelerin hoşuna gidecek davranışlar yapar. Seçimlerde kaybeden taraf olsa bile hemen seçilenleri ve atananları her zaman faydalanabileceği konumda tutmak ister.
İlde; odalarla, memleketçilik, bölgecilik köycülük, cemaat, hemşericilik, okulculuk gibi her türlü dayanışma araçlarını etkin kullanır. Asıl amaç genel kitleyi memnun edecek maliyeti düşük davranışlarla güzel insan, baba insan görüntüsü yanında il bazındaki çıkarını güçlü tutmaktır.
Artık vatandaşları kontrol etmek için ilin kurumsal yapılarında etkin olabileceği stratejik adımlar atar.
Yardımlarda bulunur. Yine seçilmişleri istediği gibi kullanabileceği insanlardan olsun ister. Bunun için kulis yapar. Bu arada asıl kaynak devletle bağlantılarını güçlendirir. Gücü il düzeyini aştıkça artık ülke düzeyinde etkili olabileceği sistemleri kurması gerekir.
Burada sadece partiler yeterli değildir. Bürokrasi, din, spor, basın hatta adalet çevresi gibi araçlarla etkili olabileceği kanatlarını güçlendirir.
Tabii bizim konuştuğumuz, köyün ilçenin en zengin kişileri kaynaklardan en fazla faydalananalar.
Bunlar güçlerini riske edemezler.
Halkı düşünen, bir muhtar, belediye başkanı, sivil toplum örgütü başkanı bu güçlerin işini zorlaştırır. Çünkü halk geniş kitledir ve direkt halkın çıkarı ile muhatap olmak zordur.
Onun temsilcilerini kontrol etmek daha az maliyetlidir.
Halk seçer onlar kullanır.
Tabii halkın, esnafın, mesleklerin temsilcileri de kendilerini orada tutmak için bu güçleri dayanak olarak kullanır.
Zengin güç temsilcileri ülke düzeyinde etkili oldukça hayatlarını daha az şansa bırakmak ister. Hatta iş adamı risk alır derler ya iş adamı risk almaz. Hatta böyle stratejik güçlere erişen iş adamları hiç risk almaz. Karşılaştıkları riskleri etkili oldukları çevreleri kullanarak sıfırlar.
Güçleri gereği küresel ekonomi ile ilişkilerinin başladığı andan itibaren artık küresel bakış açısı ile hareket ederler.
Artık ilgi alanına gümrükler, tarifeler, torba yasalar ve ülke meclisleri, devlet yöneticilerine rica edebilecekleri seviyelerde olmak gerekir.
Buralara adamlarının atamasını yaptırmakta mahirdirler.
Zaten devletleri yönetenler de o yerde başarılı olmak için yatırımcı çekmek için gayret içindedirler.
Düşünün 1 (bir ) miyar dolarınız var ve yatırım yapmak istiyorsunuz. Hangi ülkenin devlet başkanı size randevu vermez? O ikili görüşmelerde o yatırımcının hangi ricaları gerçekleşmez. Yer seçimi, kanuni alt yapılar, izinler yani imtiyazlar. Ve bu ricalar halkın gerçekten faydasına mıdır?
Bence öyle olsaydı bugün çok az sayıda güç sahibi küresel refahın %90’nını kontrol etmezdi. Bana göre bu oran çok daha yüksek.
Yani halk seçer güç faydalanır.
Peki, küresel kaynakların çoğuna sahip ekonomik güçler bu güçlerini ve pozisyonlarını korumak için ülkelerin kanunlarına gerçekten güvenir mi? Eğer güvenseler güçlerini koruyabilirler mi?
O zaman güçlerini korumak için ne yaparlar?
Özel güvenlik firması ile bütün dünyaya yayılmış girişimleri ne derece güvende olur?
Peki, ne yapmaları lazım?
Bir kontrol gücü, jandarma mekanizması şart değil mi?
Ülkeleri kontrol edebilecek devletleri olmalı değil mi?
O zaman bu güçler jandarma devletler kurmalı ki, dünyanın her yerindeki çıkarlarına karşı tehditlere müdahale edebilsinler.
O tehditleri bertaraf etmek, riskleri azaltmak, o ülkeleri terbiye etmek, hatta yeni fayda alanları açmak için savaşlar açabilecek pozisyona gelmeleri gerekmez mi?
Ülkeleri kontrol edebilecekleri birlikler olmalı. Adalet divanı, güvenlik konseyi gibi… Adı insan hakları olan beyannameleri olmalı ve bunları uygulatabilecekleri güçleri…
Ülkelere ve vatandaşlara adalet, barış, refah, doğal hayatı koruma, çevre güvenliği gibi telkin edebilecekleri ve bu telkinde başarılı olabilecekleri mekanizmaları olmalı.
Basın, sinema, sanat, edebiyat gibi bütün etkinlikleri bu masum değerleri kullanarak gerçek amaçlarını kamufle edebilecekleri şekilde organize etmeliler…
Peki;
Köydeki çiftçiyi bu nasıl etkiler?
Dört sezon evvel küresel bir tohum firması yanlış paketleme sonucu Akdeniz’de çiftçiler, seralarda yanlış ürün almışlardı. Hızlı bir şekilde telafi ettiler. Hatta bir yıllık harcama ve kazançlarını verdiler. Üstelik yeni tohumları da bedava verdiler.
O zaman araştırmıştım. Aynı firma tohum veriyor. Aynı firma ilaç satıyor. Aynı firma gübre veriyor. Hastalık da çözüm de onlarda.
Peki, biz ne yapmışız 1980’li yıllarda modern tohumculuk için bir kanun çıkarmışız. Ülkemizde tohumculuğa ait hiçbir gelişme olmadan açıkta, geleneksel tohumu yasaklamışız. Ne mi olmuş geleneksel tohum elimizde kalmış. Sözüm ona modern tarımcılar bizi istila etmiş. Genleri oynanmış, hibrit tohumlar bizim olmuş. Kendi tohumcularımız kırk yılda ancak gelişebilmiş.
Küresel gücün kanunla neler yapabileceğine bir örnek.
Biz seçmişiz ama onlar kazanmış. Biz hastalanmışız.
Bu bütün dünyada böyle…