ÇERKEZ KERİM…
Çerkez Kerim’i üniversite yıllarından bilirim. 67 kuşağının özgün bir temsilcisi idi. Dostluğumuz Narlıkuyu’ya gidip geldikçe arttı. Babasını ve kardeşlerini tanıdım. O yıllara kadar davar güdenler, birdenbire denize döndüler. Geçmişte, yaz aylarında Karaman sınırındaki yaylalara giderler, davarlarını orada çayırlara salarlardı. Zaman zaman Karaman’dan kız kaçırma olayları olurdu. Gerek kız kaçırma, gerekse hayvan otlatma kavgaları bitmezdi.
Çerkez Kerim ve ailesi balıkçılığa başlamıştı. Narlıkuyu’daki iki katlı evlerinde oturur, alt katında da tuttukları balıkları kızartıp, satarlardı. Yörükler, denizden çıkan zenginliğin farkına varmışlardı. Bir gün Narlıkuyu’daki mekânında otururken, “bu akşam balığa çıkacaksan, beni de yanına al.” dedim. ”Olur, ama gece yarısı ancak çıkarız.” dedi. Dediği gibi, gece yarısı onun motoruna bindik. Denize açıldık. Bereket versin, ay ışığı vardı. Kerim, balığın olacağı yerleri biliyordu, motordan ağları çıkardık, önerisine göre ağları denize bıraktık. İşimizi bitirdikten sonra, Kerim’in evine döndük. Sabaha dek uyuduk. Erkenden kalkıp motora bindik. Ağları serdiğimiz yere vardık. Birer birer denizden çekmeğe başladık. “Deniz ana” zenginliklerini sundu bize. Balıkları yüklediğimiz gibi Narlıkuyu’ya döndük. Şimdi artık Kerim bunları Narlıkuyu’ya gelen konuklara pişirip satacaktı. Benim için de ilginç bir gün yaşanmıştı.
Cumartesi-Pazarları Narlıkuyu’ya gitmeyi sürdürdük. Kerim’le dostluğumuz ilerledi. Benim iznim bitmişti. Kıtaya döndüm. Birkaç ay sonra Kerim’den bir telefon aldım. Dediğine göre, yedek subay olacakmış. Geleceği yer belli değildi. Kurayla belli olacakmış. Gün geldi, kuralar çekildi. Rastlantı bu ya Kerim Urfa’yı çekmiş. Sonuçta, Kerim Şanlı Urfa’ya geldi. Başka bir birlikte idi ama nöbetleri beraber tutacaktık. Birlikte kıtada nöbet de tuttuk. Sayılı gündü, Kerim süreyi doldurdu. Terhis oldu. Kerim denizlere dönmüştü. Kerim’in çok sevdiği bir oğlu vardı. Adı Barış. Barış aşağı, Barış yukarı, aramızda balıkla, denizle ve dostlarla büyüyordu.
Bir cumartesi günü rahmetli kardeşim Dr. Necati Bütün Adana’dan Silifke’ye babamı görmeye gelmişti. Pazar akşamı arabası ile Adana’ya dönecekti. Sonradan öğreniyorum. Dr. Necati, gece Adana’ya dönerken yolda bir kaza oluyor. Dr. Necati kazayı görüyor. Müdahale ediyor. Bakıyor ki kazayı yapan Çerkez Kerim… Kerim’i araçtan çıkarırken, Doktora “Bana ne oldu, böyle” diyor. Ambulans geliyor, Kerim’i Adana üniversite hastanesine kaldırıyorlar. Ertesi günü Dr. Necati Bütün, onu hastanede ziyaret ediyor. Durum pek umut verici değilmiş. Çerkez Kerim’in Narlıkuyu üstüne sık sık dile getirdiği bir sözü vardı. Narlıkuyu, “Ulu Mimar”ın eseridir. Sonuçta, gözü kara babayiğit Yörük’ü yitiriyoruz. Acısına oğlu Barış’ta dayanamamış olacak ki, birkaç yıl sonra onu da bir trafik kazasında yitirdik. Kerim Canatan ile oğlu Barış’a Tanrıdan Rahmet diliyorum. Işıklar içinde uyusunlar.