BAŞKENT’TEN SELAM
BAYIR - BUCAK TÜRKMENLERİ
Suriye’de, 2 milyondan fazla Türk kökenli insanın yaşamakta olduğu bilinen gerçektir. Bunların yaşadıkları kentlere kısaca göz atmakta yarar vardır… Suriye toprakları içerisinde kalan Türk toplulukları Humus’a bağlı Tel Kaleh, başkent Şam’a bağlı Kuneytira, Cerablus ve Azaz civarı, Halep şehri ile öteki kentlerde ikamet etmektedir. Bayır-Bucak ve Lazkiye Türklerinin yaşadıkları köyler ise şunlardır:
Bayır
Gebelli bucağının merkez kentidir. Dervişân, Gebere, Şeren, Kara Ahmet, Gökdağ, Yumurcak, Mılıklı, Kepir, Muruklu, Kilis, Ulucak, Kara Pınar, Aşağı Karamanlı, Yukarı Karamanlı, Saldıran, Kocağız, İsa Pınar, Kulcak, Kulcak Pınar, Çukurcak, Kolçak, Musıbın, Kabaklı, Civalık, Kör Ali, Cımam (Canlı), Kızıl Curacık, Züveyk, Elkasap, Kislecük, Mahruka, Kuruca, Kızınca, Akça Bayır, Aynül Hakak, Şahruram köylerinde Türk nüfusu çoğunluktadır. Esasen Bucak nüfusu büyük ölçüde Türkmenlerden oluşmaktadır.
Bucak (Basit)
Bugünkü Suriye haritasında Basit adıyla belirtilen bu Bucak’ın eski adı, Bucak’tır. Son zamanlarda çokça sözü edilen Bayır-Bucak Türkmenleri deyiminin kaynağı, sözünü ettiğimiz Bayır ve Bucak adlarından kaynaklanmaktadır. Bu Bucak’taki Türkler’in yoğun olarak yaşadıkları ve İsa Beyli Bölgesi olarak tanımlanan sahadaki köyler şunlardır: Kara Mustafa, Büyük Pınar, Çiçekli Yazı, Turunç, Meydancık, Acramlı, Hasancık, Saray, Camuslu, Bedrusiye (Bödrüsü), Karaca, Çamurlu, Bostancık, Fakı Hasan, Karabacak (Bacak), Molla Mahmudlu, Ubeydiyye, Karamanlı, Kara Gücük, Türkmenli, Çalkamalı, Kastel, Seğirt Ali, Elmalı ve Ayvalı.
Behlûliye
Fellah Araplar’ın çoğunlukta bulunduğu bu Bucak’ta Türkler, iki büyük kentte otururlar. Bunlardan birisi, Türkler’in “Burç” dedikleri, Burc-ı İslâm köyü, öteki köy ise, “Suleyb”dir. Nüfusu 10 binin üzerinde olan bu iki köy, en büyük Türk köyleridir.
Lazkiye
Suriye’nin en büyük limanı olan Lazkiye, 1950 yılından itibaren, kırsal kesimden akın akın gelen Türkler’in yoğun olarak yaşadıkları bir kenttir. Kentin kuzeyinde kurulan Türk bölgesinde 100 binden fazla insan yaşamaktadır. Türkmen Mahallesi ve Türkmen Harası adlı mahallelerde, bu göçlerden önce de Türkler vardı ve sayıları az değildi. Şimdi bu kadim kentte, Rusya silahlı kuvvetleri konuşlanmış bulunmaktadır!..
Keseb
Daha çok Ermeniler ile meskûn bulunan Keseb Bucağı, önceleri Hatay vilayeti sınırları içerisinde bulunuyor iken, Ermeniler’in büyük rüşvetler vermeleri sonucu, Suriye sınırları içinde kalmıştır. Buna rağmen bu bölgedeki Çınarcık, İkiz Oluk, Kara Duran, Kabacık, Eski Ören, Düz Ağaç gibi köylerde Türkler yaşamaktadır.
Suriye’nin Tarihsel Süreci
Asırlarca, dört kıtada at oynatan Türk Milletinin, dünyanın her yanına yayılmış olması gayet tabiidir. Bugün nerede insan yaşıyorsa, orada Türkler vardır ve Adriyatik’ten, Çin Denizi’ne kadar, Türkçe seyahat edebilmek mümkündür.
Uzun yıllar, dünyanın şurasında burasında yaşayan Türkler hakkında çeşitli yayınlar yapılmıştır ama maalesef, Suriye’de yaşayan Türkler gündeme getirilmemiştir. Faşist Suriye yöneticilerinin baskıları altında kalan bizim insanlarımız “Ben Türk’üm” diyememiş; diyebilme cesaretini gösterenler ise, sadece “Türkmenim” demekle yetinmişlerdir.
Oysa, 1070 Malazgirt Savaşından çok daha önce Türkler, Suriye topraklarına gelip yerleştiler. Anadolu’nun güneydoğu bölgesi ile bu bölgeye bitişik olan Suriye topraklarının, gerçek bir Türk Yurdu oluşunun kanıtı, Hatay’ı da içine alan bölgeye, tarih içerisinde “Küçük Türkmenistan” denilmiş olmasıdır.
Bugün Bayır-Bucak Türkmenleri veya Lazkiye Türkleri biçiminde adlandırılan Suriye Türkleri, Anadolu’da yaşayan insanların büyük çoğunluğu gibi Türkmen’dirler…
Arap Ülkeleri, yayınladıkları haritalarda, Hatay’ı, Suriye toprakları içerisinde gösterirler. Hatta Suudi Arabistan, Hatay doğumlu Türk vatandaşlarına bir süre vize vermemiş, bu konu diplomatik sorun haline gelmiştir.
Gerçek olan odur ki, Suriye’nin batısındaki Bayır-Bucak bölgesi, Hatay ilimizin devamıdır ama bölge, katkısız bir Türk yurdudur. Dolayısı ile bu bölgenin Hatay’a, yani Türkiye’mize bağlı olması gerekir…
Yakın tarihimize bir göz atalım: 1936 yılında Suriye’deki manda yönetimine son verildi. Fakat uzun müzakerelere rağmen Fransa ile Türkiye bir anlaşmaya varamadılar. 1938’de bağımsız Hatay Cumhuriyeti kuruldu ve cumhurbaşkanlığına Tayfur Sökmen seçildi. Büyük Atatürk hayatının son yıllarında Hatay konusuna büyük önem verdi. Bağımsız Hatay, bir ilk adımdı. İkinci ve asıl adım 29 Haziran 1939 tarihinde atıldı ve Hatay Parlamentosu, aldığı bir kararla, Anavatan Türkiye’ye ilhak etti. Bu durum Türkiye’de büyük sevince neden oldu ama Bayır-Bucak Türkleri’nin, Türkiye dışında tutulması, buradaki kardeşlerimizde hayal kırıklığı yarattı. Çünkü onlar Suriye içinde kalmışlardı ve adeta, faşist Suriye yönetimlerinin insafına terkedilmişlerdi!..
Araplaştırma Politikası
Suriye’deki yerleşim birimlerinin adları bugün de Türkçe’dir. Ama son on yıllar içerisinde Türk düşmanlığı ve ülkemize karşı düşmanca tavırlar, iki ülke arasındaki ilişkileri olumsuz yönde etkilemiştir. Özellikle Hafız Esad döneminde Türkler’e uygulanan baskılar iyice yoğunlaşmış ve o arada Türkleri Araplaştırma politikası, kardeşlerimizi hayattan bezdirmiştir!.. Bunun başlıca nedeni, Suriye Araplarının, Türkiye’den korkmalarıdır. Çünkü en iyi onların bildikleri gerçek, Hatay ilimizin devamı olan toprakların gerçek Türk yurdu olduğudur. Bildikleri bir başka gerçek de Türkiye ile tek başlarına başa çıkamayacak olduğudur ve bu yüzden, ülkemizin başına bela olan PKK terörizmini desteklemişler ve bu örgütün liderini uzun zaman ülkelerinde, besleyip, korumalarıdır.
Evet, Suriye’yi yönetenler, Türkiye Cumhuriyeti ile iyi geçinmek varken, sürekli olarak düşmanlığı beslemişlerdir. Sinemalarda Türk filmlerinin gösterilmesini yasaklamışlar, Türk diline karşı adeta savaş açmışlardır. Suriye’ye Türkiye’den hiçbir neşriyat sokulmamış, Türkçe musikinin dinlenilmesi engellenmiştir.
Türk gençlerinin Arap kızlarla evlenmelerinin teşvik edilmesi, Arap dilini gerektiği biçimde öğrenmeyenlerin yüksekokullara alınmaması gibi nedenler de, Türk gençlerinin Araplaşmasına yol açmıştır. Ağır baskılara dayanamayan kimi Bayır-Bucak Türkmenleri, Anavatan bildikleri Türkiye’ye kaçıp gelmeleri ve merkezi Ankara’da olan “Bayır Bucak Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği”ni kurarak, sorunlarını, Türkiye kamuoyu ile paylaşmaları yeterli olmamıştır.
Suriye’de varlığını sürdüren Bayat, Avşar, Karakeçili, İsabeyli, Musabeyli, Akar, Çandırlı, Havran, Sincar, Sarıkeçili vb. Türkmen aşiretleri bugün, Anadolu’da ve Kuzey Irakta ve elbette Türkmenistan’da da varlıklarını sürdürmektedir. Ne yazık ki bu insanlarımızın önemli bir kısmı Türkçe’yi unutmuşlar, Kürtçe de denilen, Türkçe, Arapça ve Farsça’dan oluşan bir dili konuşmaya başlamışlardır. Ne yazık ki, yıllar yılı, Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten kişi ve kuruluşlar bunlara kayıtsız kalmışlardır. Türkmenistan gibi, bağımsız Türk Cumhuriyeti’nin hâlâ kayıtsız kalmaya devam etmekte olduğunu da üzülerek görmekteyiz.
Caber Kalesi
Türk Kalesi de denilen Caber kalesi, Türkiye sınırına 100 km. uzaklıktadır. Fırat Nehri’nin orta boyunun sol kıyısında, suya doğru çıkıntı yapan bir tepeciğin üzerinde kurulmuş olan bir kaledir. Rakka’dan Balis’e uzanan yol üzerinde bir konak yeridir. Caber Kalesi bugünkü Rakka şehrinin 50 km. batısında, Fırat’ın sağ tarafında bulunan Sıffır’ın karşısında ve Halep şehrinin doğusundadır.
Bu Caber Kalesi’nin, Türk Milleti için büyük önemi vardır. Zira bu kalenin eteğinde, 600 metre karelik bir tel örgü içerisinde kutsal bir Türk Mezarı bulunmaktadır. Bu tarihi mezar, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin dedesi, (Ertuğrul Gazi’nin babası) Süleyman Şah’ın medfun bulunduğu kabirdir. Süleyman Şah buradan Anadolu’ya geçmek isterken, hastalanmış, Fırat Nehri’nden geçerken, atından düşerek, vefat etmiş ve sözünü ettiğimiz yere defnedilmiştir.
Birinci Dünya Savaşından yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması ve yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu aşamasında; 20 Ekim 1921 tarihinde Ankara’da, Fransa ile bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre Suriye, Fransızlar’a bırakılıyor ama Caber Kalesi’nin statüsü de belirleniyordu. Buna göre Süleyman Şah’ın Caber Kalesi’nde bulunan mezarı, müştemilatı ile birlikte Türkiye’ye bırakılacak ve Türkiye orada, muhafızlar bulundurabilecekti. Ayrıca Türk Bayrağı da Caber Kalesi’nde sürekli dalgalanacaktı.
Aslında Caber Kalesi, Türkiye ile Suriye arasında bir dostluk köprüsü olabilirdi, ama olmadı!.. Suriye’deki kargaşa ve kriz, maalesef Süleyman Şah türbesinin, yerinin de değiştirilmesine neden oldu!..
Evet, Süleyman Şah türbesi ve sayıları 2 milyonu aşan Türk varlığının Suriye’de bulunmaları, iki komşu ülke arasında sağlam bir köprü olabilirdi. Zira bu iki ülke, coğrafyanın birbirleriyle dost geçinmeye mecbur ettikleri ülkelerdi. Ne var ki Suriye, Hatay sevdasından vaz geçmediği gibi, Türkiye’ye yönelik teröristleri de desteklemeyi sürdürmüştür. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, büyük bir devlet olma niteliğiyle, Fırat suyunun, Suriye topraklarına akışına hiçbir zaman mani olmamıştır.
Hafız Esad’ın ölümünden sonra onun yerine oturtulan oğlu Beşar, babasına nazaran biraz daha ılımlı politika geliştirmiş, iki ülke arasındaki ilişkilerde olumlu gelişmeler başlamıştır. Ama bugün gelinen nokta, bir daha iki ülkenin iyi ilişkiler kurmasına imkan vermemektedir. Suriye’nin başından ayrılmaya hiç niyeti olmayan Beşar Esad’ın, şu veya bu şekilde, Suriye halkının yakasından düşmesi gereklidir. Ama o, onbinlerce vatandaşının ölmelerine ve onbinlercesinin de yurdu terketmelerine neden olmayı sürdürmektedir. Suriye’deki bütün etnik gruplar kendi çıkarları doğrultusunda her şeyi göze alırlarken, Türkmenler’in, uslu uslu oturmaları beklenemezdi. Türkiye’nin de desteğiyle, Bayır-Bucak bölgesindeki Türkmen kardeşlerimiz de kendilerini korumayı bilmişlerdir.