Zenginleşemeyen Büyümeler
Çağımızın en kutsal hedefi büyümektir her halde;
Orta yaşına gelinceye kadar hızla büyümek istiyoruz, hatta yaşlanınca ne kadar yaşımızı küçük göstermeye çalıştıysak büyürken de bir o kadar yaşımızı büyütmeye çalışırız. Yaş aldıkça güç de kazanmaya çalışırız da sağlıklı bir ruha ve bedene sahip yaşlanmayı ihmal ederiz.
Yaşımız büyüdükçe hayata karışırken kariyerimizi büyütmek isteriz, sahip olduğumuz maddi değerleri de arttırmak isteriz toplum da bize bunu adeta dayatır.
Daha çok mala mülke makama sahip olmak saygınlığın ölçüsü gibi gösterildiğinden daha çok maddi gücümüz olsun isteriz.
Ne de olsa büyümek dünyada kutsal güçtür! Toplum öyle bir algı ile yönetiliyor ki böyle bir büyümeye sahip değilse yaşam anlamsız olacak gibi dikte ediliyor.
Bu büyümeyi sağlamak için de isteklerimiz, arzularımız kamçılanarak oyun dışında kalmaktan korkacağımız bir yarışa sokuluyoruz.
Almam lazım, sahip olmam lazım…
Hatta onları almadan, sahip olmadan tatmadan ölürsek yaşamamış olacak gibi de bir duygu ile yükleniyoruz.
Üstelik kendi paramızla da değil, borçlanarak ne kadar borçlanma imkânımız varsa onu sonuna kadar kullanarak.
Sadece insanlarımız mı?
Şehirlerimiz mesela;
Onlarda bina yığınları arasında kayboluyor. Hatta öyle bir hale getiriliyor ki evler sanki şehrin modern hücreleri…
İnsanlar bu yapıların içerisinde kayboluyor. Tabi insanlık da…
Hayat hızlandırılıyor ama yaşam kayboluyor. Geniş geniş yollarda işte ve trafikte geçen bir zaman aile topluma ayıracak zaman kalmadan. Daha da kötüsü kendine zaman ayıramadan…
Devletler de iş yerlerini, şehirleri planlarken çok da insana ve insanlığına dair yaşam üretecek mekanlar kurmaktan çok, daha çok emlak değeri, daha çok rant üreten projelere ağırlık veriyorlar.
Belki bu gelişmiş ülkelerde bir nebze çözülmüş ama oralarda da insanlık büyümenin pençesinde kayboluyor.
Şirketlerimiz de öyle, çok lüks şirketler yapıyoruz ama kendimize ait şirket kültürü üretemiyoruz.
İnsanlık ve insanları eğiten mekanizmalar kuramıyoruz.
Kişiden şirkete, belediyeden devlete kadar büyümeyi bir nebze beceriyoruz da zenginleşemiyoruz.
Toplumu gerçekten zenginleştirecek yani geliştirecek üniversitelerimiz de aynı büyüyorlar çoğalıyorlar ama zenginleşemiyorlar
Zenginleşmeyi madencilikte kullanılan manasıyla kullanıyorum. Toplumsal karşılığı gelişme.
Madencilikte yüzde üçlük bakır olan bir toprağın içinden toprağını azaltıp bakırını çoğalmaya zenginleştirme denir. Yani içinde yüzde üç bakır olan toprağı yüze otuz bakır olan bir toprağa dönüştürmeye yani önce konsantre haline sonra da yüzde 99,9 saflığa getirmeye zenginleştirme denir.
Toprağın içindeki kıymetin ortaya çıkarılması…
Biz büyümeyi sadece nicelik olarak ele aldığımız için zenginleştirmeyi yani gelişmeyi ihmal ediyoruz
İnsanın ve toplumun içindeki değeri kıymetlendiremiyoruz.
Büyüyoruz ama nitelikli bir yaşamı üretemiyoruz.
Sahip olduklarımız bize kaybettiriyor.
Sahip olduklarımızı kaliteli yaşamı üretmek için kaliteli araçlar olacakken, biz onların bekçisi haline geliyoruz.
Büyüyoruz ama gelişemiyoruz.
Nitelikli yaşam üretecek kültüre sahip olamıyoruz.
Adabı muaşeretten çok uzak bir yaşama kadar büyüyoruz.!