Değişim Alışkanlıklardan Başlar
Bireyden devlete şöyle kendimizi bir kontrol edelim. Neden özendiğimiz, hayalini kurduğumuz yaşam biçimine dönüşemiyoruz?
Elbette bunu başaranlar var ama çoğunluk değil ya da tam da istediğimiz gibi olmuyor.
Belki büyüyerek değişiyoruz da gelişerek değişemiyoruz.
Belki büyüyoruz, sahip olduklarımız artıyor ama bu dönüşüm gelişmeyi sağlayamadığı için değişimin nimetlerini yaşamımızda hissedemiyoruz.
Değişemediğimize göre sahip olduğumuz bazı davranışlarımızı terk edemiyoruz.
Ah şu ilahlaştırdığımız alışkanlıklarımız yok mu? Belki de gelişmeyi sağlayacak değişimin önündeki en büyük engel o desek sanırım yanılmayız.
Öyle ki alışkanlıklarımızı öyle ilahlaştırıyoruz ki sanki bütün dünya yanlış sadece bizim alışkanlıklarımız doğru gibi davranıyoruz.
Annemin Fırında tavuğu:
İlk evlilik yıldönümünü kutlama için kadın eşine güzel bir sofra kurar. Eşinin en çok sevdiği fırında tavuk yemeğini yapar. Masayı kurar. Evi çiçeklerle donatır, masa mumlarla aydınlatılmıştır, eşini bekler…
Eşi işten gelir, güler yüzlü bir karşılamayla içeri buyur eder. Eşi ortamdan etkilenmiştir. Ve karnı açtır.
Masaya geçerler. Kadın “sana en sevdiğin yemeği yaptım” der. Fırından tavuğu çıkarır servis yapar ortam muhteşemdir.
Erkek bozuntuya vermemeye çalışır ama bir gariplik olduğunu kadın anlar.
Erkek: her şey güzel de tavuğun butları nerede diye sorar.
Kadın: “Annem hep böyle yapardı. Senin sevdiğini öğrenince fırında tavuk yaptım” der.
Erkek hemen toparlar “muhteşem olmuş eline sağlık” der. Güzel bir gece olur.
Ertesi gün annesi sorar kadına nasıl geçti? Diye. Çok güzel geçti ama “eşim tavuğun butlarının neden olmadığını” sordu, annem “böyle yapardı dedim” ama biraz durakladı…
Annesi gülmeye başladı.
Kızım “bizim fırın çok küçüktü, tavuk sığmazdı ben de butlarını keserek fırında tavuk yapardım. Sizin fırın büyük keşke butlu yapsaydın” der…
Bu misalde olduğu gibi eksik ya da yanlış da bilsek alışkanlıklarımıza sorgulamadan, sonsuz güvenmemiz, bazen bize zor anlar yaşatabilir.
Evliliğimiz, işimiz, belediyemiz, devletimiz, toplumsal yaşam ailemizden öğrendiğimiz kuralların çok ötesinde davranışları gerektirebilir
Alışkanlıklarımız çoğu zaman bizi kör edebilir.
Çünkü hayatı bildiklerimizden ibaret görmeye başladığımız andan itibaren bilmediklerimizi öğrenemeyiz.
Bugün eşlerin arasındaki birçok çatışmanın sebebi benzer durumlar. Her iki taraf da kendi bildiklerini doğru olduğunu kabullenerek çatışmaya devam ederler oysa eşini dinlese anlamaya çalışsa belki de mutlu bir evliliğin kapısını da aralayacaklar.
Bu durum çalıştığımız iş yerlerinde, arkadaş gruplarında, belediyede, bürokraside, devlet yapısının en tepesinde, siyasette, yaşamın her alanında ilişkilerin yönetiminde benzer durumlarla karşılaşırız.
Belki de anlaşmadan önce sadece anlaşılmaya çalışılmak değişimin önündeki diğer büyük bir engel.
Çünkü anlaşılmaya çalışan insanlar sadece çözümü daha doğrusu sorunun birileri tarafından çözülmesini beklerler.
Çözümü başkasının davranışlarında görmek isterler ama belki de önce bizim başlatmamız gerekir.
Başkasının gözünden kendimizi görebilirsek; atmamız gereken o adımı zamanda atmaya başlarız.
Büyüme bizi yaşamın her seviyesinde ve her alanında değişime zorlar. Bizim meşgul olduğumuz işin değişimini ve gereğini doğru anlarsak o zaman değişimin kimden başlayacağı çok da önemli olmaz.
Şifre; işin gereği olmalı. İşin icabı olarak o değişimden muaf olan olmamalı.
Tabi ki uygulayıcıların durumu, algılama biçimi, anlama biçimi, uygulama şartları, uygulama zamanı gibi birçok neden olmakla beraber; değişim kanun, kural , ilke koyuculardan başlamalı..
Eğer değişim gelişime dönüşecekse yani sürdürülebilir bir gelişme olacaksa o zaman değişim ve gelişme yaşam kültürümüze dönüşmeli…
Bugün devletimiz onlarca yıldır enflasyon belasından, israftan, şaşalı yaşamdan, vurdumduymazlıktan kurtulamıyorsa bunu sebebi çıkan yasalar, alınan kararların bizzat karar alıcılar tarafından da uygulanmamasından kaynaklanmakta.
Çıkan kanunlar, koyulan kurallar ve ilkelerin hemen istisnalarının ortaya çıkması alınan karaların etkili olmasını önlemektedir…
Alınan kararları, konulan kuralları önce karar alıcılar uygulamaya koysun o zaman nasıl da değişim başlayacak gelişime dönecek. Gelişim nasılda kültürleşecek. Yaşam biçimi olmaya başlayacak.
Aslında devlet, bürokrasi, yerel yönetimler, şirket yöneticileri çok güzel kurallar koyuyor çok değerli kararlar alıyor. Bunun için çok yatırım da yapıyorlar.
Ama alınan kararların istisnası kuralın çoğunluğuna dönüşünce inandırıcılık kayboluyor.
Güç kuralın ve ilkelerin uygulanabilirliği ölçüsünde olur, olmalı.
Makamın, kariyerin, maddi gücün seviyesi kuralları ihlal etmeye sebep olmamalı.
Bizzat maddi güç, makam ve kariyer seviyesi artıkça örnek olma gücü de artmalı. Tevazu en önemli sıfat olmalı…
Bugün devletin en başından, en ücra köşeye kadar tepeden başlayan bir ilkeli yaşam vatandaşların ve çalışanların devletine bakış açısının değişimine vesile olacak. Şirketlerde ve kişinin özel yaşamında da geçerlidir.
İlkeli davranışlar, dik duruşlar, adil tavırlar vicdanı rahatlatan yaşam tarzları, geniş bakış açıları, şeffaf yönetim biçimleri uzun vadede sarsılmaz bir düzenin oluşmasına vesile olacaktır.
Bugün devleti yönetenlere, politikaya sivil toplum örgütlerine seçilmiş ve atanmış yöneticilere gerçekten güçlü bir inanç yoksa bu koydukları kurallara ve ilkelere samimi bir şekilde sahiplenmemelerinden kaynaklanmaktadır.
Koyulan kurallar ve ilkelerin şeklen uygulanması kanun, nizam, ilkelerin koyucuların bunları yaparken ortaya koyduğu kanunun lafzına ve ruhuna göre uygulanmaması.
Oysa kanun koyucu, ilke ve kuralları koyanların bunları yaparken kuralların, yasaların ve ilkelerin manasını düşünerek nizam oluşturduklarını hepimizin bilmesi gerekir.
Ülkemizin ve toplumumuzun belki de en derin yarası nizama şeklen uyma gayretimizdir.
Aracımızda kemeri polis için takıyoruz mesela.
Bir kaymakam yolu bile olmayan milyonlarca dolarlık bir yatırım için şöyle demişti Tevfik Bey her şey kanuna uygun...
Ben de uygun mu yoksa uydurulmuş mu diyelim demiştim.
Benim için gerekli prosedürlerin hazır olması yeterli demişti….
Sürdürülebilir ilkeler yaşam biçimi olmadıkça başarılı olamaz…
Yani yaşam kültürü olmalı…
O zaman enflasyon istediğimiz zamanda düşer,
İsraf önlenir.
İnsanların vicdanı rahat oldukça yaşam biçimini o derece hızlı geliştirir yani değişim kolaylaşır.