Bir gün Söz Hakkına Sahip Olduğumuz An Gelirse
Günümüzde hayattan şikâyet etmek moda haline geldi.
Başkalarının eksikliği, başarısızlığı, yanlış yapması ve onu dile getirmemiz sanki bizi doğru gösteriyor gibi bir davranış biçimine sahip olduk.
Böyle bir psikolojik bir bilinçaltı oluşumuna sahip olunca da başarılı olmak için başkalarının açığını aramak, başkalarından şikâyet etmek hatta beklentilerimizi başkalarının bir şeyleri yapması üzerine kurgulamak da bir genel geçer davranış biçimi oldu sanki.
Bol bol şikâyet et, başkalarının başarısızlık ve hatalarını yerden yere vur sonra da başarılıyım havası oluştur.
Ya bizim durumumuz?
Kendimize dışardan bakabilseydik nelerimizi eleştirirdik, eksik bulurduk?
Bu durum insanların doğruyu bulma, düzelme, daha iyi bir hayata sahip olma gibi düşüncelerini de zayıflatıyor.
Hatta iyi bir hayata inancı kalmıyor.
Bazen böyle olumsuz insanlarla karşılaştığımda mesela yoğun şikâyet modunda bir ruh haletinde yakaladığımda;
Sence ne yapabiliriz? Sen ne yapabilirsin dediğimde; ben ne yapabilirim artık iş işten geçmiş bizden bir adam olmaz, bu toplum düzelmez moduna geçiveriyor…
Hatta gezdiği yaşadığı daha iyi olduğunu düşündüğü toplumları örnek vererek içinde bulunduğu toplumun eksiklerinin kapanacağına olan inancını dile getirerek daha da olumsuz bir ruh haletine bürünüyor.
Ya da başkalarının düzenini tamamen doğru kabul edip benzeyememenin üzgünlüğünü yaşıyor.
Peki, sence ne yapmalısın? Yapmalıyız dediğimde biz ne yapabiliriz ki, hem artık bozulduk bizden geçti gibi çözümü taca atan bir şikâyet hali onu daha çok rahatlatıyor.
Şikâyet çözüme başlama düşüncesini örttüğü gibi yanlış gördüğü davranışlara yüksekten bakma hakkı da veriyormuş gibi ortam da oluşuyor.
Zahmetsiz bir başarı öyküsü….
Birileri yapsaydık yapacaktık.
Kim düzeltecek?
Devlet düzeltecek..
Devleti harekete kim geçirecek? Yöneticiler.
Ya bizim isteklerimiz?
Bizlerin hiç mi sorumluluğu yok?
Bir yerden başlayamaz mıyız?
Gelişmiş ülkelerde gördüklerim çok iyiydi, biz onlar gibi olamayız?
Hiç mi?
Bilgili, olgun, bilge, deneyimli görünmenin kısa yolu; iyi yapanları konuş, kötü yapanları eleştir ama iyileştirmek işin çaba sarf etme mi?
Vatandaşlar arasında böyleleri var da ya yetki sahibi olanlarda?
Bir gün Yugoslavya dağılmadan önce eski devlet eski Başkanı Tito Karadağ’a ziyarete gelir.
Bir genç görür, içi kaynar. Yanına çağırır. ‘’Seni çok sevdim dile benden ne dilersen’’ der.
Başkanım beni emekli yap der.
Başkan Tito Şaşırır ve sorar:
-Yaşın kaç?
-21 efendim…
- Neden memleketine Fabrika, okul, kendine makam, ya da çok daha iyi bir iş istemedin de beni emekli yapın dedin.
- Efendim bütün bunlardan sonra yine emekli olacağım fırsat gelmişken emekli olayım da bir ömür rahat edeyim der.
Yaşamım boyunca şahit oldum;
Kendisine bir söz hakkı verildiğinde kendisinin de içinde bulunduğu ortamı değiştirecek imkânlar olduğu halde; bu imkanın değişime vesile olacak bir fırsat olduğu bir durumda;
Varol, yaşa, senin Allah başımızdan eksik etmesin, sen bizim koruyucumuzsun, yaşasın partim, yaşasın başkanım, müdürüm, yaşayın diyerek, kendisine verilen söz haklarını har vurup harman savuran insanları gördüm.
Bir eksiğiniz var mı diye soran devlet adamına evladının tayinini söyleyen,
Memleketi ziyarete gelen bakandan sadece işi için kredi koparmaya çalışan,
Çok önemli bir makam sahibi iken bir kürsüye davet edildiğinde sadece nasıl göründüğünü nasıl bir imaj oluşturduğunu düşünen, temsil ettiği kitlenin yaşamını değiştirecek bir fikri beyan edemeyen,
Çıktığı TV programında temsil ettiği kimseler için bir şeyler söyleyemeyen,
Yani yaşama bir mesajı olamayan ama yine de yıllarca bazı makamları işgal eden,
Birçok yetkili ve sözüm ona etkili insanlar gördüm.
Fikirleri yoktu…
Projeleri yoktu… Zaten proje yapabilecek liyakatli insanları yanında çalıştırabilecek özgüveni yoktu…
Tek derdi var o makamlarda daha uzun kalabilmek ve bir unvan sahibi olarak caka satabilmek…
Oysa fikir sahibi olan bir insana hayat illa ki bir gün söz hakkı verir.
Aynı fikirde olan insanlar bir an gelir hedef etrafında toplanırlar..
Yaşam enerjisinin kaynaşması gibi…
Bugün tarım gelişemiyor, çiftçi hak ettiği değeri bulamıyorsa,
Bir tarafta işsizlik, bir tarafta iş gücü açığı varsa,
İnsan kaynakları hak ettiği değeri bulamıyorsa,
Yatırım yaparken doğa talan ediliyor insana ve tabiata dair ortak değerler ihmal ediliyorsa,
Turizmde büyüme oluyor, gelişme olamıyorsa,
Trafik hala düzelmemişse, trafikte sürücü yerine magandalar yer alıyorsa,
Adaletsizlik genel kural olmuş, faydacılık bizim rotamızı çiziyorsa;
Söz söylemesi gerekenlerin fikir beyan edememesi yüzünden,
Makamı, temsil ettiği toplum adına iradeyi tecelli ettirecek sorumluluk yeri olarak değil de unvanının kullanılacağı, kişiliğinin tamamlayıcı unsuru olarak gören insanların işgal etmesinden,
İnisiyatif kullanma becerisi olmayan, özgüvenden yoksun, altımdaki koltuk gider korkusu yaşayan insanlar yüzünden oluyordur.
Tabi ki bizlerin de bütün bunlar olurken sadece seyir etmemizden kaynaklanıyor.
Söz söyleme hakkımızın geldiği seçim zamanları,
Bize tutulan mikrofona konuşamamız,
Ya da rahatsızlık duymamız gereken zamanda rahat davranmamızdan diyebiliriz…