Anlamanın Anlamı Ve Anlamlandırmak
Günümüz modern toplumu her şeyi sistemleştirirken aynı zamanda değersizleştiriyor da…
Bireye ait iradeyi zayıflatıyor, insanı bir sistemin edilgen paçası haline getiriyor…
Modern toplum sistemleşirken öncelikle doğallığın anlamını yok ediyor…
Doğal olan her şey manasını yitiriyor…
Doğal yaşam, doğal beslenme, bizzat doğanın doğallığı hızla yok oluyor.
Doğal olan her şey aranan, özlenen zor bulunan bir olgu haline geliyor.
Çağımız gelişmeleri; insanın öncelikle sahip olduğu, olması gerektiği en ulvi değeri ‘’insanlığı’’ hızla değersizleştiriyor.
İnsan kocaman bir sistemin tamamlayıcı küçük bir faktörü oluyor…
Anlamıyoruz; coğrafyamızı, memleketimizi, işimizi, potansiyelini idrak edemediğimiz için manasını fark edemiyoruz.
Tıpkı kendi kabiliyetimizi, yeteneklerimizi, yaşam içindeki varlığımızı fark edemediğimiz gibi toplum içinde kendi ağırlığımızın farkına varamadığımız gibi...
Hızla zemin kaybeden insan çevresinde dönen bu gelişmelere karşı gittikçe daha kayıtsız hale geliyor.
Kendisini rahatlatmak, ayakta durmak, isteklerine yaklaşmak, borçlarını ödeyebilir olmak, psikolojisini bozmamak ya da yeniden düzeltmek başlıca hedefler haline geliyor…
Ama gelişmelere bakılırsa depresyon en hızlı büyüyen hastalık…
Bedensel sağlığımız da hızla bozuluyor.
Bütün bu gelişmeler içerisinde insan anlaşılmak istiyor…
Anlaşılmamak en büyük şikâyetimiz…
Anlamayı neredeyse unutmak üzereyiz…
Herkes beni anlasın ama ben kimseyi anlamasam da olur modunda…
Birey, koca topluluklar içerisinde yalnızlığa mahkûm…
İstese de başkalarını anlayacak takati yok…
Tabii olarak bu durum insanı duyarsızlaştırıyor…
Ortada değer olmayınca değeri koruma da ihtiyaç olmaktan çıkıyor.
Çağımızın en büyük tatmini sahip olmak…
Bir makama, güce, mala, mülke sahip olmak temel ölçü…
Bir taraftan yaşamımız elimizden kayıp giderken bir taraftan sahip olarak yaşamda kalmaya çalışıyoruz…
Birçok maddi değere, makama sahip olup da ruhu iflas etmiş insanların çokluğu bunu gösteriyor.
Bu arada yaşamı bir bütün olarak değerlendirme anlama ve anlamlandırma gibi becerilerimizde hızla zayıflıyor…
Daha çocuk yaşta çocuklara diğer insanların hakkını gözetmeden hakkını aramasını öğretiyoruz.
Güçlü olmayan yaşayamaz diyoruz…
Tabi ki sistem de bu bakış açısını destekliyor…
Güçlü olmayan yaşayamaz…
Hedefimiz bir an önce insanların bizi fark edeceği, sayacağı bir güce, fiziki varlığa erişmek ya da sahip olmak…
Acaba anlamayı anlama becerisi kazanmayı çocuklarımıza en başta öğretsek çocuklara onca bilgi yüklemekten daha çok fayda sağlamaz mı?
Yaşamı anlama, idrak etme yaşamın manasına vakıf olma, yaşamda etki derecesini artırmaz mı?
Bugünkü edilgen insan yerine etkili insanı topluma kazandıramaz mıyız?
Bugün iş yerlerinde, kurumlarda, sokaklarda, trafikte, politika ve devlet işleyişinde hatta dünyanın çeşitli yerlerindeki savaşlarda, göçlerde sonuç olarak nerede bir çatışma varsa orada bütün bunların sebebi karşı tarafı anlamadan kendimizin anlaşılmasını beklemek yok mu?
Katledilen doğa, tükenen doğal varlıklar, kaybolan insanlığın temel sebebi anlamadan anlaşılmaya çalışmak değil mi?
Okumamış ya da okumuş, gelişmemiş ya da gelişmiş bütün bireylerin toplumların devletlerin ortak davranış biçimi sadece anlaşılmak ama karşı tarafı anlamama ya da anlamamazlıktan gelme, yüzsüzlük uyanıklık kültürünün bir yansıması değil mi?
Anlamanın idrak etmenin yaşamın manasına ulaşmada bize yol gösteren ince estetik yolunu hep beraber küçük yaştan itibaren çocukları inşa ederek yetiştiremez miyiz?
Biz anlamayı, idrak etmeyi, manaya ulaşmayı bunun için yaşamı analiz etmeyi sebep sonuç ilişkisi kurarak çözmeyi ihmal ettikçe aynı zamanda en ulvi varlık sebebimiz iradeyi de yok saymış olmuyor muyuz?
Ya da sadece güçlü olanların iradesinin varlığı bize yeter mi?
Biz o varlıklara biat etmiş varlıklar mıyız?
Bugün mahallemizde, köyümüzde, şehrimizde sahip olduğumuz değerler belirli güçlerin eline geçerken bizim kayıtsız kalmamız, irademizi kullanma yeteneğini kaybetmemizden mi?
Bugün olayları anlamaya, idrak etmeye, sorgulamaya, analiz etmeye ayırdığımız vakit gittikçe azalıyorsa bu bizim yaşamın gayesinden kopuşumuzu da göstermez mi?
Bugün devletimiz, şehrimiz, mahallemiz, çevremiz büyürken bunun yaşamımıza yansımaması bu anlama ve anlamlandırma kabiliyetimizin zaafa uğramasından değil mi?
Dünyada küçük bir devlet bütün devletlere onların onurunu ayaklar altına alırcasına kafa tutuyorsa bu bizlerin yaşamın manasından kopuşumuzla alakalı değil mi?
Bizim insanlık dediğimiz insan sıfatına sahiplenmemizi nasıl bir olay yaşayacağız da o sağlayacak?
Yoksa bu düzen bize dünyada yaşayan çok az bir zümrenin yaşamını anlamlandırmak onların yaşam manasına hizmet etmek üzere mi programlandı?
Seçtiğimiz insanlar toplumun genel refahı üzerine projeler üretemiyorsa biz yanlış bir tercih sisteminin mi kurbanıyız?
Kim hangi görüşte olursa olsun yöneten insanlar neden daha güçlülerin yaşam manasına hizmet ediyor?
Bütün bunların anlamını daha küçük yaştan çocuklarımıza öğretsek çok mu iş yapmış oluruz?
Yaşamı anlamayı idrak etmeyi, manasına ulaşmayı, yaşamı anlamlandıracak çözümler üretmeyi sağlayacak bir bakış açısı ile yetiştirsek çok mu vakit harcamış oluruz?
Bence şimdiden hem de çevremizden başlayarak bu harekete başlayalım.
Bir kişiyi uyandırsak çok büyük bir değerdir.
Ben başladım. Düşündüm yazdım, sizlere ulaşabildiğim oranda değer üretmiş olacağım…