Yönetimde İnisiyatif Ve Özgüven
Çevremize bir bakalım, inceleyelim acaba benim dikkatimi çeken olgu sizin de dikkatinizi çekiyor mu?
Ülkemizde, şehrimizde, mahallemizde, işimizde, bizi ilgilendiren sivil toplum örgütlerinde, ailemizde, arkadaş gruplarında bir karar oluşurken;
Etliye sütlüye dokunmadan konuşmak,
Çekinerek karar almak,
Fikrini söylemekten kaçınmak ya da çekinmek,
Aldığımız kararları ifade ederken ya da konuşmaya başlarken karşısındakinin tepkisine göre konuşmak,
Ortaya konuşmak,
İki manaya da gelecek şekilde davranmak,
Duruma göre davranmak,
Kollayarak davranmak,
Kendiliğinden harekete geçememek,
Etrafındaki kişilerin onayını beğenisini beklemek,
Kıskançlık ve güvensizlik duyguları göstermek,
Olumsuzu önce söylemek, kötüyü söyleyerek gelecekte rezerv haklılık imkânlarını oluşturarak ben demiştim sözüne zemin hazırlamak,
Kendisine gelen eleştirilere ve olumsuz geri bildirimlere duygusal tepkiler vermek,
Şeffaflıktan kaçınmak,
Sürekli savunma mekanizmasını çalıştırmak,
Suçluluk ve suçlanma korkusu ile yaşamak.
Çevresini suçlayarak ve eksikliklerini kollayarak kendini hatasız göstermeye çalışmak,
Adımı hep önce başkalarından beklemek,
Taklit etmek, başkalarına bakarak iş yapmaya çalışmak,
Kendinden emin olabileceği kendini güvende hissedebileceği nispeten kendine göre yeteneksiz insanlarla çalışmaya gayret etmek ya da kendine minnet duygusu olanlarla çalışma ve yaşama isteği,
Kendisine çeşitli vesilelerle çevrisini biat ettirme arzusu,
Tanıdık, hemşeri, hep bir yerlere dayanma isteği,
Bu tip davranışı gösteren insanlarla yönetilen şehirlerde yaşıyoruz. Partimiz, sivil toplum örgütlerimizi yöneten yöneticiler, çalışma ortamlarımız özgüven eksikliği iklimi ile yaşamlarımızı direkt ya da dolaylı olarak etkiliyor.
Özgüven eksikliği ve inisiyatif kullanamama sebeplerimize bakarsak;
Bireysel, toplumsal, kurumsal ve çevresel yersizliklerimiz başta geliyor,
Potansiyelimizi değerlendirememek,
Kendimizi, çevremizi, kurumumuzu, şehrimizi doğru analiz edememek ya da hiç analiz etmeden duyumlar ve tahminlerle kararlar vermek,
Öğrenmeye kapalı olmak,
Paylaşım ve dayanışmaya karşı mesafeli olmak,
Hata yapma korkusu,
Başarısızlık,
Bulunduğu yeri kaybetme korkusu,
Başkalarının yerini almasından korkma,
Kendisini; itiraf etmese de yeterli görmemek ya da kendi potansiyelini doğru değerlendirememek.
Yönettiği, kurumu, örgütü ya da ekibi bir bütün olarak değerlendirememek, potansiyelinin farkına varamamak…
İletişim yetersizliği, içe kapanıklık,
Belki de bunun yüzünden değişime direniyoruz. Şehirlerimiz, organizasyonlarımız, kurumlarımız değişen şartların yönetimini gerçekleştiremiyor.
Birçok yetenekli insan kaynakları bu tip hiyerarşik çarkların dişlileri arasından öğütülüyor.
Birçok ilimiz, ilçemiz var ki kültürel, ekonomik, kabiliyet, varlık olarak devletleri kıskandıracak potansiyele sahip ama büyüme özellikleri gösterse de yeteri kadar gelişemiyor.
Ülkemiz yönetimi de öyle yılların özgüvensizliği dolayışla içine kapanıklığı sahip olduğu potansiyelin inisiyatifini kullanmayı engellemiş. Hatta yapamama, üretememe psikolojisine hapsolmuş.
Öyle ki ana kanunlarımızı, yönetim biçimlerimizi bile başka ülkeler, başka kurumları taklit ederek yapmışız.
İmkânlarımız, potansiyelimiz ve insan kaynaklarımızla bir araya gelip sahip olduğumuz bu potansiyel imkânlardan neler yapabiliriz? Sorusunu sormamışız.
Hala öyleyiz…
Kendimiz başta olmak üzere; ailemiz, şirketimiz, devletimiz, sivil toplum örgütlerimiz kendi potansiyellerimizin bütününü görerek projeler üretmiyoruz.
Oysa özgüvenimiz olsa, doğru analizler yapabilsek, potansiyelimizin idrakine varabilsek ve buna göre potansiyelimize uygun projeler geliştirsek eminim bambaşka yerlerde oluruz.
Belki de alışkanlıkları ile yaşayan bir toplum olmamız bizim özgüvenle kendiliğimizden harekete geçen inisiyatif kullanabilen yöntemler uygulamamızı engelliyor.
Bu kültürel bir iklim ve biz hala bu iklimi besliyoruz.
Bu alışkanlığımızdan kurtulabilsek belki de içinde bulunduğumuz şirket, ülkemizin ve küresel yapının en değerli şirketi olacak…
Şehrimiz sadece ülkemizin değil küresel yapının çekim merkezi olacak.
Evladımız belki de evrensel düzeyde bir projenin hazırlayıcısı ve uygulayıcısı olacak.
Sivil toplum örgütlerimiz sadece kendi ülkemizde değil evrensel düzeyde insanlığa ışık olacak…
Belki milletimiz insanlığın tekamülünde lokomotif görev üstlenecek, sorumluluk alacak.
Mevcut sahip olduğumuz kültürü ve alışkanlıkları yaşamın en iyi varlığı olarak gördüğümüz sürece gerçekleri değerlendirirken bakış açımız çok dar olacak…
Tarihsel süreçte baktığımızda uygarlıklar hep özgün davranışların üzerine yükselmiş.
Günümüzde de öyle çağımızı sürükleyen bütün gelişmeler özgüven ve inisiyatif kullanabilen insanların önderliğinde meydana geliyor…
Özgüven ve inisiyatif kullanabilme yeterliliği insanın bakış açısını genişletiyor toplumların ve bireylerin keşif kapasitesini yükseltiyor.
Belki de istiklal ve istikbalde insan olarak var olmanın temel dayanağı özgüven ve inisiyatif kullanabilme becerimiz olacak.