TÜRKÇENİN BALINI ÇIKARAN ADAM
Birkaç gün önce Taşucu Amfora Müzesinde anlamlı bir etkinlik gerçekleştirdik. “Yunus Emre’yi Anma Gecesi” isimli programda Anadolu halkının gönlündeki köşkü yüzlerce yıldır yıkılmayan “Bizim Yunus”u rahmetle andık. Şiirlerin okunduğu, türkü ve ilâhilerin söylendiği gecede, Kitap Okuma Grubumuzdan tanıdığım değerli arkadaşımız, edebiyat öğretmeni Melahat Özkan da “Yunus Emre’nin Şiir Dili” başlığıyla etkileyici bir konuşma yaptı.
İzninizle bugün köşemi Melahat Öğretmenimize bırakıyor ve onun hazırlayıp sunduğu metni aynen sizlere aktarıyorum.
Yunus Emre’nin Şiir Dili
“Ben gelmedim dava için,
Benim işim sevi için.
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim.”
Sevgili Yunus dostları,
Çağları aşan gür sesiyle yedi yüzyıl ötelerden seslenir Yunus Emre bize. Bu ses ki, hiç kocamamış; bu ses ki, hiç yorulmamış. Bu akşam biz, bu sesin sırrına ermeye geldik.
Hepiniz hoş geldiniz!
Yunus Emre, Hoca Ahmed Yesevî ile başlayan Tasavvuf Şiiri geleneğini özgün bir söyleyişle yeniden ortaya koymuş, Anadolu'da Türk Tasavvuf şiirinin öncüsü olmuştur. Yunus Emre’nin yaşadığı dönem, (13.yy-14. yy) edebiyat dilinde Farsçanın, ilim dilinde Arapçanın hakim olduğu; Selçuklu Devleti’nin resmi dilinin Farsça olduğu bir dönemdir.
Âşık Paşa, Garipname adlı eserinde bu durumu şöyle ifade eder:
“Türk diline kimesne bakmaz idi,
Türklere hergiz gönül akmaz idi.
Türk dahi bilmez idi bu dilleri,
İnce yolu, ol ulu menzilleri.”
İşte böyle bir dönemde Yunus Emre; Anadolu’ya yerleşen, fakat henüz bir “yazı diline” sahip olmayan Oğuz boylarının konuştukları, farklı ağız özellikleri taşıyan dil üzerinden yeni bir şiir dili kurmuş, bu dilin yazı diline dönüşmesini sağlamıştır.
İnancı, yaşayışı, dünya görüşü bakımından Anadolu insanının bir parçası olan Yunus Emre, yaşayan dilde var olan Arapça, Farsça sözcükleri ve tasavvuf terimlerini de kullanmıştır. Fakat o, bu sözcükleri Türkçenin söyleyiş özelliklerine uydurmayı başarmıştır. Şiir dilini halkın kullandığı atasözü, deyim ve kavramlarla zenginleştirerek şiirinin halk toplulukları tarafından benimsenmesini sağlamıştır.
Yunus Emre, halkın diliyle söylenemez sanılan yüksek duygu ve düşünceleri halkın diliyle ustaca söyleme sırrına ermiştir.
“Yunus ne hoş demişsin
Bal ü şeker yemişsin.
Ballar balını buldum
Kovanım yağma olsun.”
diyen şair, Tasavvuftaki Vahdet-i Vücut (varlığın birliği) düşüncesini en yalın biçimiyle anlatırken Türkçenin de ”balını“ çıkarmayı bilmiştir. Onun şiirlerindeki yalınlık, Süleymaniye ve Selimiye kubbelerindeki yalınlıkla özdeştir.
Biz onun şiirlerinde, zamana karşı “yenilmez olanı”; insan sevgisini, dostluğu, kardeşliği, samimiyeti buluruz. O, sesini yükseltmeden sözünü yükseltmeyi bilmiş bir şairdir.
Sözlerimi onun bir çağrısıyla bitirmek istiyorum.
“Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz”
“Melahat ÖZKAN”