ENGELLİ DÜNYAMIZ...
Dünya engelliler günü 3 Aralık 1992’den beri Birleşmiş milletler tarafından kutlanılan bir farkındalık günüdür.
Bu engelliler gününe birkaç gün kala, bedensel engelli bir ablamın mesajı ile engellilerin yaşamını daha bir yakından hissetmeye, hissettikçe engellilerin hayatına samimi yaklaşmamızın önündeki engellerimiz neler diye düşünmeye başladım.
Sema ablam bedensel engelli, kardeşi zihinsel engelli zihinsel engelli iki kardeş; hayata karşı duyarlı bir insan.
Doğal hayata, insanların yaşamına, savaşlara, dünyadaki adaletsizliklere, samimiyetsizliklere, yangınlara, sellere karşı duyarlı bir ablamız.
Bedeni tekerlekli sandalye bağlı olabilir ama ruhu, düşüncesi yaşamın her alanında dünyanın her tarafında, ufukların ötesinde yaşayan bir insan.
Dünyadaki dengesizliklere karşı duyarlılığı kadar, engelli insanlarımıza karşı yeterli duyarlılığı göstermeyen vatandaşlarımıza, belediyelere, devletimize karşı da çok haklı sitemleri var.
Öncelikle “ben her gün engelliyim bir gün değil” diyerek adeta bütün dünyaya bir sitemi var.
“Kimse kusura bakmasın, ben 3 Aralık’ta engelli olduğumu kutlamak istemiyorum, 3 Aralık sorunlarımızın çözüldüğü gününün farkındalık günü” olmalı diyor.
Yaşayan bilir, hiç bu açıdan düşündük mü? Hepimiz birer engelli adayı olarak düşünmemiz gerekmez mi? Gerekir, demek ki yeteri değil. Bence de de şapkayı önümüze koyup bu konuyu yeniden düşünmemiz lazım.
- Yavaş yavaş halkımız bunu fark edecek diyerek, bir umudu da samimiyetle paylaşıyor Sema abla.
- İnsanlar engelli rampalarına park etmeyecek,
- Engelli park yerlerini engellilere bırakacak,
- Belediye vatandaşlar için yol çizgilerini doğru yapacak,
- İşitme engelliler devlet kurumlarına, doktora, hastanelere mahkemelere gittiğinde işaret dili bilen tercümanlar bulacak,
- Zihinsel engellilerin deli olmadığı kabul edilecek,
Yani güçlü istekleri, onlarla beraber hayatı tamamlama bakış açısına sahip olmamızı bekliyorlar.
Engellilerin maddi masrafları engelsiz vatandaşlara göre daha fazla.
Onlara yardım ederken onların koşullarını dikkate alarak yardım etmeliyiz. Çok şükür devletimiz bunu başaracak güçte.
Bütün dünyaya karşı duyarlı bir milletin sorumlu devleti olarak bunları yapabilmeye muktedir.
Kanunları özellikle yönetmelikleri ve bütçeleri hazırlayan devlet görevlileri bu olgunlukla hazırlıklarını yapmalılar.
Bu konuda pozitif ayrımcılık onların hakkı.
Sema abla sandalye bizim ayakkabımız diyor. Onu yasak savma bakış açısıyla değil de yürüme konforunu, yaşama imkanlarını sağlayacak şekilde temin etmek gerekir diyor.
Sandalye verdik mi verdik, yatak verdik mi verdik bu yasak savma şekli tamamlama şeklinde olmamalı diyor. Kullanışlı mı, sağlam mı bunları doğru düşünmek gerekiyor. Gerçekten çok doğru.
Burada bir bakış açısı eksikliği ortaya çıkıyor.
Bu konuyu hazırlayan insanların bakış açısında büyük bir engel olduğunu düşünüyorum, normal bir vatandaş gibi düşünüp yasak savıcı önlemler olmaz.
Devletin, halkımızın, hepimizin bakış açısında bu konuda engelli olduğumuzu düşünüyorum.
Vatandaş park yaparken işim görülsün bir an diye engelli rampasına park ediyor. Park yapılmaz işaretlerini görmemek de ayrı bir engel.
Devletin ve belediyelerin engelliler için yaptırdığı birçok imkânın sürdürülebilir bir davranışa dönüşmemesi devletin bakış açısındaki engelli duruşu göstermiyor mu. Aldığı kararı, koyduğu kuralı takip etmemek bir davranış bozukluğu değil mi?
Üstelik yapabilecekleri halde yapamamak, iradesini bilerek ve isteyerek kullanmamak; içinde bulunduğu şartları mecburen yaşayan engellilere karşı büyük bir ayıp değil mi?
Gerçi bu engelliler gününü kutlamak için farkındalık günü ilan eden Birleşmiş milletlerin bugünkü dünya düzeninde meydana gelen savaşlar, adaletsizlikler, soykırımlara göz yummaları, güçlünün maşası gibi davranmaları bizzat en büyük engelli davranışı değil mi?
Yoksa Birleşmiş milletler ve organları sınırlı sayıdaki güçlülerin hırslarını, emperyal düşüncelerini kamufle etmek için böyle ambalaj etkinlikler mi düzenliyor?
Engellilerin gününü kutlamak böyle bir kurumun insanları suistimal etmesinden başka ne olabilir?
Bu problemleri Sema ablanın da dediği gibi samimi bir şeklide ele almadıkça bütün devletler engellidir. Sadece engelli vatandaşları suistimal ediyordur.
Bugün yapılan inşaatlarımızın çoğunda engelli rampası, engelli tuvaleti göstermelik olarak var.
İnsanlarımız o gün mesajlarla kutlamalar yapıyor ama engelli insanlarımız için istekleri, dilekleri içeren, paylaşımları davranışlarımıza dönüştüremiyoruz.
Davranışa dönüşmeyen her girişim kültür haline gelemiyor.
Eğer engellilerin hayatına duyarlılığımız kültüre dönüşemiyorsa bu bizim toplumsal olarak da engeli olduğumuzu gösterir.
Komşunun yaşamına duyarlılık konusunda inananları sorumlu kılan dinimizin inançlı fertleri olarak en büyük engel bizim.
Komşusu açken tok yatan bizden değildir diyen bir peygamberin ümmetinin duyarlılığına sahip olmalıyız.
Gemisini kurtaran kaptandır zihniyeti ile kendinden başkasının hayatına duyarsız kalan hepimiz unutmayalım ki aynı yaşam gemisinin yolcularıyız.
Engellileri bizim yaşamımızdan ayrı tutamayız. Tuttuğumuz anda gerçek engelli durumuna biz düşeriz, her şeyi sapasağlam ama duygusu, bakış açısı, düşüncesi, zihniyeti duyarlılığı engelli bir toplum olmaktan kendimizi kurtaramayız.
Öncelikle insan olarak sorumluluğumuzu yerine getirme adına insana insan bakmayı becermiyorsak bu bizim hayatımızın en güçlü engelli hali değil mi?
Vahşi kapitalizmin çarkları arasında kendimizden başkasını düşünemez hale gelmişsek o zaman yaşamın da engel üreten bir biçime bürünüp bürünmediğini sorgulamamız lazım gerekir diye düşünüyorum…
Engellilerin yaşamına duyarsızlığımız arttıkça bizim engelli dünyamız genişler.