Doğan Cüceloğlu'nun Silifke'si; Marka, Çilek Ve Yoğurt
Bu hafta Doğan Cüceloğlu hemşerimizin ölüm yıldönümünü anarken Silifke’mizi düşündüm…
Doğan hocamızı anarken demek daha doğru olur herhalde… İlim insanları ölür mü?
Ölmeyecek bakiyeleri olan insanlar ölür mü hiç…
O hayatı ile biriktirip bizlere bıraktığı her biri geniş bakış açılı, derin fikirleri içeren eserleri ile bizlere hayat feneri olmaya devam ediyor.
Sadece Silifke halkını değil, ülkemizin ve dünya insanlarının eserleri ile aydınlandığı hocamızın sadece bu özelliğinden yola çıksak bile Silifke’miz marka kültürü açısından zengin bir konuma gelir.
Geçtiğimiz günlerde Çileğin yanına Yoğurdumuzun da coğrafi ürün tescil belgesi ile şehrimiz yavaş yavaş gelişme rotasına girmeye başladı…
Elbette tescilli ürünlere sahip olmak yetmiyor, onun altını doldurmamız lazım. Öncelikle halkımızın bu gelişmeyi içselleştirebilmesi için daha yoğun çalışmalıyız ki bu çabamız kültürümüz haline gelebilsin.
Doğan Hocamız bu konuda bize çok önemli eserleri ile adeta rota çiziyor.
Var mısın adlı kitabı ile bize gelişmeye var mısın, kültüre var mısın yeni bir hayata var mısın diyerek irademizi nasıl kullanacağımız konusunda ruhumuza ve aklımıza yaşam tüyoları fısıldayarak bizleri yüreklendiriyor.
Bunun ancak insan insana, İçimizdeki Bizi harekete geçirerek olabileceğini ne kadar da güzel anlatmış. Bundan yıllar önce Biz olma kültürünün kapısını İçimizdeki Biz ile aralamıştım.
Başarıya Götüren Aile’nin her şeyin başı olduğu, Geliştiren Anne Baba’nın da ailenin temeli olduğunu yine bizim dilimizle bizim anlayacağımız lisan-ı hal ile ne güzel anlatmış.
Mış Gibi Yetişkinler’in, Mış Gibi Yaşamlar’ı meydana getirdiğini bunun ancak kendimizi kandırmak olduğunu yine bu eserlerinde dile getirmiş.
Cehaletin yoğun olduğu toplumlarda Korku Kültürü gelişmenin önünde en büyük engeldir. Özellikle memleketimizde olmazları söyleyen, başarısızlıkları daha çok konuşan, değerleri ikinci plana atan, ruh bükücü davranış biçimi, potansiyeli değerlendirememe, başarılı insanları yıpratma, olumlu yaklaşımdan çok olumsuz davranışlarla motivasyon kırıcı iletişim biçimimizi anlamak için belki de bu kitap baş ucu kitabımız...
Gerçek özgürlük’e ulaşabilmek için öncelikle kendimiz olmamız gerektiği başkalarını taklit ederek, başkalarına bağımlı kalarak, benzeyerek, başkalarının kurtarıcılığını beklemekle özgürlüğe ulaşamayacağımızı da anlayabileceğimiz bir dille anlatmış.
Savaşçı ile alışkanlıkların arasında kaybolan benliğimizi yeniden keşfedip bir yaşamın içersindeki bütün sorunları alt edebilecek savaşçı ruha sahip olabileceğimiz bir simit ve çay içerken ne kadar bizden ve sıcak bir muhabbetle ruhumuza yerleştiriverdi.
İçimizdeki çocuk’u bir yakaladık mı onun bizi, ömrümüzün sonuna kadar dinç ve diri tutacağını bizzat yaşamında bize kendi hali ile gösterdi. Belki de ölümü onun için ona çok yakıştırmadık.
Eğer biz içimizden çıkan dünya markası evladımızı sahiplenip onun eserlerini içselleştiremiyorsak sadece belge tescili ile gelişemeyiz.
Gerçi daha birinci yılında adına Kültür ve Turizm Bakanlığı Doğan Cüceloğlu Kültür merkezini açarak kültürel gelişmenin önemli bir adımını atmıştır.
Bize düşen bu eserleri bütün dünyadan önce bizler okumalı, tartışmalı, içselleştirmeliyiz.
Markalaşma ve sürdürülebilir gelişme ve medeniyet vefat eden ve yaşayan düşünce sanat, fikir, insanlarımızın topluma katkısının sağlanması bu yönde ortamların oluşturulması ile mümkündür.
Binlerce yıllık kültüre ev sahipliği yapan Silifke’mize bu yakışır.
Doğan hocamızın dediği gibi BİZ’i başarabilirsek her şeyi başarırız.
Bugünkü gelişememiş Silifke, Ben diyen zihniyetlerin küçük ve dar dünyalarının eseridir.