Demokrasinin Sıfır Noktası
Bu yazıyı yazarken ikinci tur seçimin oy verme süreci devam ediyordu.
Seçimden sonraki zamanı düşündüm.
Kim seçilirse seçilsin, neler bekliyor, neler yapılmalı, nerden başlanmalı diye bir beyin fırtınası yaptım.
Ömrüm boyunca yaşadıklarım, siyasi partilerin işleyişindeki gözlemlerim her şeyden önce bu milletin ve devletin gerçek ihtiyaçlarını düşününce bir şeyler yapılmalı ve her partinin yapabileceği çok şeyler olduğunu düşündüm, düşünüyorum.
Kim kazanırsa kazansın fark etmez. Bu ülke için yapılması gereken ve yapılabilecek projeler var. Atılabilecek adımlar var. Yeni başlangıçlara ihtiyacımız var.
Bu karara varma sebebim ben aslında yapısal olarak partiler arasında çok bir fark görmüyorum.
Her parti başka bir partide eleştirdiği bir davranışı, olguyu muhakkak kendisi de yapıyor.
Çoğu zaman başka partileri eleştirmek kendi yanlışlarını örtmeye dönüşüyor.
Tek adamlık, ilkesizlik, adaletsizlik kurumsallaşmayı tamamlayamama her partinin içerisinde değişen oranlarda var.
Her partinin içinde, teşkilatın ayakucundan başlamak üzere faydacı zihniyet kişisel yararlarını memleket faydasından önde tutacak şekilde konumlanmış. Siyasete güvensizlik had safhada…
İş adamı kredisini, delege yakınlarının tayinini, işe girme avantajını kullanma, bir iş kurma kısacası “bal tutan parmağını yalar” “tarlada izi olmayanın hasatta gözü olmasın” sözleriyle manaya dönüşen bir kişisel ve grupsal fayda mekanizmasına dönen siyasi yapılanma var.
Teşkilatın ayakucuna bakarsak ideoloji, inanç, fikir hepsi anlamsızlaşıyor.
Adaletsizlik diz boyu.
Liderlerin seçilme şekilleri, orada bulunma süreleri, orada bulunurken çevresini nasıl kullanışlı ekiplerden oluşturduğu, etkili olabileceklerin nasıl pasifleştirildiği, bütün partilerde aşikar.
Bu aynı zamanda devlet bürokrasisinde ve sivil toplum örgütlerinde de aynı.
Yıllarca bir oda başkanı ya da sendika başkanı makamında; temsil ettiği grubun menfaatlerin önünde engel teşkil ederek oturuyorlar.
Yeni projeler, yeni fikirler üretmeden.
Hatta siyasi partileri ve hükümeti üretecekleri proje ve fikirlerle doğru yönlendirecek olan bu oluşumlar da bu tip seçilmişler yüzünden daha etkili politikalar üretilemiyorlar.
Bazen bir iş adamı Sanayi Odasına Sorumluluk almak için değil sanayiye yıllarını vermiş iyi bir iş adamı olduğu için ödül olarak seçiliyor.
Seçimler demokrasinin gerçekten sıfır noktası.
Yokluktan, yanlışlıklardan varlığın projeye dönüşme anı yani öyle olmalı.
Hele bu seçim tam bir yeniden doğuş anı olmalı.
Çünkü bugün iktidara oy veren insanların çoğunluğu isteyerek oy vermiyor. Sebebi kendi düşünce ve beklentilerine göre yaşam vaat eden bir muhalefete inanmıyor.
Muhalefet de öyle; düşünün yıllardır muhalefette olan bir ittifak, BABALA TV’nin bir akşamki programındaki olumlu havayla iktidara geleceğini düşünebiliyor. Belli olmaz, sonuçlar bunu gerçek olabileceğini gösterebilir ama muhalefetteki bir parti zaten yanlışlarla dolu bir iktidara karşı alternatif proje ile ümit olamaz mıydı? Hazırlığını çoktan yapmış olmalı değil miydi?
Olurdu elbette!..
Üstelik ellerinde Atatürk ilkeleri gibi tanımlanmış evrensel ilkeleri yaşama geçirecek projeler yapsalar çoktan iktidarla tanışırlardı.
O ideoloji, bu fraksiyon derken ortak paydalarını kaybettiler.
Şimdi yeni bir başlangıç.
İktidar ve muhalefet kim iktidar olursa olsun öncelikle:
* Kurumsallaşmanın temeli ilkelerini ortaya koyacaklar. Öyle falan ülke filan ideoloji, ya da şu ülke deneyimlemiş diye değil; ülkemizin problemlerine uygun hangi çözüm varsa onun, kendi problemlerimizin içinden çıkaracaklar
* Siyasi teşkilatlanmaları kesinlikle gözden geçirmeliler. Adaletsizliğin kaynağı, torpilin ve kişisel paylaşımın ocağı teşkilatları öncelikle olacakları hükümetin geri bildirim ve çözüm üreten, öneren merkezi haline getirmeliler.
* Devletin il ve ilçe teşkilatlarını hayatın ve işin içi ile ilgili ve iletişim içinde olacak şekilde çözümün başladığı noktalar haline getirilmesi lazım. Devlet kanun yaparken yerel teşkilatları beyine giden sağlıklı veri kanalı olarak kullanmalı.
* Adalet suçsuza lazımsa da suçluya da hak ettiği oranda ceza verilmesine sağlayan bir mekanizmadır. Adaleti sadece insanlar arasında değil devlet vatandaş, vatanda devlet ve doğal yaşam arasında tesis edecek sistem kurulmalı.
* Devletin vatandaşa olan davranışlarında da adalet tesis edilmeli.
* Bütün partiler % 50+1’i yakalamak için emekli, işçi, ev kadını, gençler, çiftçi, memur, iş adamı geniş kesimi memnun edecek politikalar üretmeye çalışıyor. Bu da gösteriyor ki bu sistem eksiklikleri giderilmek şartı ile geliştirilmeli.
* Gençler politikaya geri döndü. 12 Eylül sisteminin A politikleştirdiği gençlik dünya gençliğinin tersine siyasete geri döndü. Artık onların fikirlerini alacak, onların katkılarını sağlayacak şekilde organizasyonlara yönlenmeli.
* Bu bağlamda da geleceğimizin güç kaynağı gençlerimizin daha ortaokuldan hayata yönelik yetiştirilmesi sağlanmalı. Onların becerileri ve yetenekleri çok öncelerden tespit edilip doğru tercihlerle kendi potansiyellerine uygun alanlarında değerlendirilecek imkânlar sağlanmalı.
* İşsizlik kader değil beceriksizliktir. Eğer insan kaynakları doğru değerlendirilirse her insana iş olabilir.
* Liyakat bir laf olmaktan çıkarılsın bir yaşam biçimi haline getirilsin.
* Ülkemizin potansiyeli buna müsait.
* Ticaret ve Sanayimizi de gelişen dünya ile entegre edebileceğimiz politikalar üretelim.
Demokrasinin sıfır noktasında kim gelirse gelsin şapkayı önüne alsın her şeye sıfırdan başlasın. Tabi ki birikimleri yok saysın demiyorum. Hızlı güncelleme yapsın.
AK Parti yeniden seçilirse de aynı. Kendisini güncellesin. Öncelikle AK Parti içindeki adalet iddiasını yeniden tesis etsin. Sadece kalkınma devleti ve milleti geliştiremez.
Muhalefet de eğer devrimcilik yapacaksa öncelikle yeniliklere açık olsun. Ve işe yeniliklerle başlasın.
Seçim ertesi demokrasinin sıfır noktası; kim seçilirse ilk andan itibaren defterine yazılacak.
Zaman şikayet zamanı değil, bahane üretme en tehlikeli davranış.
Suçlama beceriksizlik alameti.
Çözüm, proje, icraat ustalık alametidir…