Bakış Açısında Şekillenen Tercihlerimiz
Bir ilkokul öğretmeninin serzenişi; ”çocuklar çok bencil”. Ben merkezci…
Sadece benimle ilgilenilsin bakış açısı. İddiacı, kıskanç, hatta fesat derecesinde ilgi odağı olmak isteyen… Ötekini suçlayıcı… Dayanışma, paylaşma öz kültürümüz olan imece ikinci planda.
Veliler de bunu tetikliyorlar. Kendini ezdirme, o vurduysa sen de vur… Benim çocuğum yalan söylemez. Sorgulamayan, analiz etmeyen bakış açısı. Gemisini kurtaran kaptan bakış açısının olgunlaşmaya başladığı anlar.
Vahşi kapitalizmin de istediği insan tipinin ilk tohumlarının atıldığı anlar.
Bu ruh büyüyünce ne oluyor?
Tabi ki gemisini kurtarmaya devam ediyor.
Gemiyi kurtarıyor hatta yüzdürmek için bu sefer de belirli fayda gruplarıyla dayanışma halinde “bal tutan parmağını yalar” misali daha büyük kitlelerin haklarını ihlal etmeye başlıyorlar.
Çünkü o “Ben” korumak, önde tutmak için bu tip dayanışmalar olması lazım!
Bu çocukluk anılarımızın şekillendirdiği bilinç altımız hayatımızın her evresinde irademizin yönlenmesinde görev alan, görünmeyen derin yapılarımızı oluşturuyor.
Günlük yaşamımızda, iş yerimizde, siyasi yaşamımızda kararlarımızı etkilerken kendini gösteren gizli bir güç olarak hep var oldu.
Öteki açısından düşünmenin neredeyse aptallık seviyesinde kabul edildiği bir hal aldık.
Zaten yaşam açısından, hayatımızdaki olayların oluşu açısından bakmayı da unuttuk.
Yani o bir olay, olgu gerçekleşecekse onu icra edecek insanlar nasıl olmalı? Yani olay açısından hayata bakarsak nasıl olur? Bunu bile sorgulamadık. Eğer olayın başarısı dayanışmayı gerektiriyorsa o zaman ve fayda bizi öncelemiyorsa zaten o olay ölü doğmuş oldu.
Bir örnek vereyim;
Tam seçim zamanı olduğu için seçimden örnek vereyim.
Hedef ülkemizin gelişmesi, sürdürülebilir bağımsızlığı, binlerce yıl var olan milletimizin bekasının korunması
Konu; bu ülkeyi yönetmek için yönetenleri seçmek.
Taraflar: Seçmenler, yani bizler…
Olgu: Tercihlerimiz…
Mekan: Ülkemiz
Zaman: Bugün ve gelecek…
Şimdi her biri açısından bakalım.
* Öncelikle hedefimiz bizden ne bekler. Daha doğrusu o hedefi gerçekleştirmenin gerekleri nelerdir? Yani hedefler dile gelse neler ister?
Öncelikle anlaşılmayı bekler. Açık net ve taraflar tarafından anlaşılmış olmak tercihidir. Adı ülkü olabilir, proje olabilir, program olabilir ancak ülkenin varlığını koruyacak, gelişmesini sağlayacak bağımsızlığına zarar vermeyecek hatta eksik yanlarının tamamlanmasını ister. Ayrı yöntemler olsa da olmazsa olmazları olduğunun bilinmesini ister… Ve ona göre kabiliyetler, ona göre ekipler projeler yapılmasının varlığının gereği olduğunu söyler.
* Konu yani seçim dile gelse bizlerden neler beklerdi: Sanırım öncelikle belirlenmiş kuralların adilce uygulanmasını beklerdi.
Sonra hedefler doğrultusunda bu hedefleri ben daha iyi gerçekleştiririm diyen parti programları.
Bu programları gerçekleştirebilecek, seçmenlerin de tercihini yansıtan adaylar. Hatta bizzat patron olarak seçmenlerin kendi vekâletlerini verebildikleri adaylar.
Ve onların arasından en doğru yönetim ekibine dâhil olacak hedefleri gerçekleştirebilecek adayların tespiti için seçmenlerin doğru araştırma, analiz, muhakeme ile yoğrulmuş iradelerini ortaya koyma gayreti. İrade dedim de, irade kullanmak isteyen seçmen var mı?
* Seçmenler; memleketi, milleti, ailesi ve çevresi için doğru yaşamlar üretecek politikalar ve yöneticiler seçebilmek. Oysa bizim seçmenimizin, politikalardan, adaylardan hiçbir haberi yok. Olmaz. Çoğu seçime kadar bir şey yapmaz sadece oy kullanır. Uyanık olan ise aday peşinde koşar çünkü hedefinde tayin, kredi, şahsi projesi vardır, “tarlada izim olsun hasatta sözüm olsun” misali koşturur. Milletin menfaati, memleketin bekası umurunda bile değildir.
* Adaylar, sorumluluğu öncelikle aday olmasını sağlayanlara karşıdır. Bir de harcadığı paraya. Seçilince ilk işi sorumluluklarının peşine düşmektir. Zaten vekâletin içeriğini seçmen yazmamıştır. O sadece vekâleti imzalamıştır. Onun için seçim biter seçmenle ilişki de biter.
* Tercihlerimiz; Bizim olgun irademizin tecellisi olması gerekirken sadece tercih olarak yaptığımız oy vermektir. Vekâletin içi dolarken yani vekilin yapacakları üzerinde hiçbir etkimiz olmaz, seçimden sonra da ilgimiz kalmaz. Zaten seçime kadar tercihlerimizi talep haline sokma gibi bir gayretimiz olmamıştır. Şimdiki istem bunu yapamaz. Diktatör liderler ve onun dalkavuğu güçler bizim adımıza her şeyi hazırlar. Seçim kampanyasının bir özelliği vardır bu politikaların seçmenin lehine olduğunu seçmene dayatmak. Hadi adaylar ve politikalar üzerinde etkimiz yok adayları analiz edecek bir tercih aktivitemiz bile yok. Oysa tercihlerimizin dili olsa ve iradesi olsa eminim daha politikaların en başında ben de varım derdi.
* Ülkemiz; dili olsa acaba ne isterdi? Öncelikle istiklalde istikbali sürekli kılmak isterdi
Sahip olduğu potansiyelden neler üretilebilir bu sorunun cevabının bulunmasını isterdi.
Sahip olduğu en iyi insan kaynaklarının başa getirilmesini,
Doğal kaynaklarının en yüksek katma değerle değerlendirilmesini,
Küresel ekonomi ve toplumda bu potansiyel ile önder olunmasını isterdi.
Geçmişi binlerce yıla dayanan imbiğinden geçen yeteneklerini, günümüzün gelişme araçları ile buluşmasını isterdi.
Yani bulunduğu coğrafi, stratejik, kültürel ve politik konumun hakkını verecek bir küresel irade isterdi
* Zaman; bütün bilgeliği ile içinde bulunduğumuz anda dönen bütün oyunların, kaosların ortamında doğru adına insanlığın yeniden inşa edileceği, vicdanın hâkim olacağı bir yönetimin işbaşına gelmesini isterdi.
Çünkü Türk milleti şu an var olan milletler içinde vicdanı her şeye rağmen en güçlü millet.
Dünyanın har vurulup savrulduğu bir anda Bilge Zaman bize içimizdeki bu derin vicdanın uyanıp tecelli etmesini isterdi.
Peki, olabilecek mi?
Seçime zaman var. Bu farklı açılardan değerlendirebilirsek neden olmasın.
Yoksa ilkokulda bilinçaltımıza yerleştirilen sadece kendini düşün öğretisi ile belki bir güç olabiliriz ama küresel ekonomide sadece bu güçlerin oyuncağı piyonlar olabiliriz.
Çünkü küresel güçlerin en büyük özelliği toplumu parça parça yapıp, bireye kadar bu parçalanmayı sürdürmek…
Çünkü bir veya birkaç kişiyi güçlü kılıp toplumun ve ekonominin tamamını kontrol edecek yapıyı kurmak onlar için daha az maliyetli daha az çaba gerektiren bir yapı.
Panzehir'i; toplumsal iradenin tecellisi…
Binlerce yıllık imece kültürümüzün beslediği dayanışmayı yönetime hâkim kılmak,
İnsanlarımızı bir birini tamamlayan bir güç olarak yetiştirmek...