BAŞKENT’TEN SELAM
SİLİFKE BELEDİYESİ FOLKLOR EKİBİYLE ROMANYA’DA -III-
İKİ FESTİVALE BİRDEN GİTMİŞTİK
Silifke Belediyesi encümeninin kararı ile fahri hemşehri ilan edilmiş, bu güzel kente kalbimden bağlanmıştım. Dolayısıyla Silifke ve hemşehrilerim için elimden ne gelirse yapıyordum. Belediyenin başarılı halk oyunları topluluğunu bir kez daha, hem de iki festivale birden davet ettirmiştim. Bu kez Belediye Başkanı Bayram Ali Öngel de ekiple birlikte Romanya’ya gideceklerdi. 04 Temmuz 2001 günü saat 19.20’de İstanbul’dan havalanan TAROM uçağı ile bir saatlik uçuştan sonra Bükreş’e ulaşmıştık. Can dost Cenan Bolat alanda bizi karşılamış, otobüsle hemen Timişoara’ya müteveccihen hareket etmiştik.
TİMİŞOARA (TEMEŞVAR)
Temeşvar kentine 5 Temmuz sabahı ulaştığımızda saat 08.30 olmuştu. Halk Oyunları grubunu bir talebe yurduna yerleştirdikten sonra Bayram Ali Öngel, Cenan ve ben Hotel Timişoara’ya yerleşmiştik. Bir süre dinlendikten sonra, festivale katılacak olan tüm gruplarla birlikte yemek yemiştik.
XII.Uluslararası Timişoara Festivalinin açılışı kentin ortasında Katedralin önünde yapılmıştı. Hava yağışlıydı, gruplar kısa kısa gösteriler yapmış, sonra Belediye Başkanı tarafından grup liderlerine ve kentin protokol üyelerine bir kokteyl verilmişti…
Ertesi sabah, pırıl pırıl bir Timişoara sabahına saat 06.30’da uyanmış, bir süre daha yastık keyfi yaptıktan sonra kalkmıştım. Odamın penceresinden seyrettiğim, ecdadımın Temeşvar kenti çok güzeldi. Tüm Romanya’da olduğu gibi parklar… Yeşillikler kentiydi. Temeşvar denince aklıma hep, ilk gençlik yıllarımda okuduğum, “Temeşvarlı Osman Ağa’nın Anıları” gelirdi. Bulup da bir daha okumayı arzu etmiştim, o kitabı… O zamanlar Macaristan’a ait olan Temeşvar, artık Romanya’nındı…
Başkan Bayram Ali ve Cenan’la Timişoara içinde bir tur atmış; Türk Kalesi içindeki kalıntıları içimiz burkularak seyretmiştik. Burada Arap harfleriyle yazılı bir kitabe de vardı. Osmanlı döneminin Vali-Paşa konağı duruyordu, Keza Osmanlı’dan kalan, başka izler de görülüyordu. Temeşvar, Romanya’nın ikinci büyük kentiydi ve nüfus 500 bin dolayında idi… Şanlıurfa’dan gelen bir yurttaşımızın işlettiği Star adlı lokantada lahmacun yemiş, çay içmiştik… Arap Pazarı adı verilen çarşıda gördüğümüz dükkandan kaliteli ve ucuz ayakkabılar almıştık… Katedral Temeşvar’ın simgesiydi ve geceleri çok güzel ışıklandırılıyordu. Elbette burası bir Hristiyan ülkesiydi ve insanlar da büyük oranda Hristiyan dinine mensuptu. Ama kentin her yanına, göze batacak şekilde haçların dikilmesi neyin nesiydi? Ne yazık ki, Osmanlı izleri arasında ne cami veya minare ne de bunlardan bir iz görmüştük!..
Akşama doğru, bütün grupları 45 km ötedeki Deta adlı kasabaya götürmüşler, ekibimiz de gösteri yapmıştı. Akşam yemeği de Deta’da yenilmişti. Halk oyunları gösterilerden sonra, ekiplerde yer alan gençler geç saatlere kadar eğlenmişler; dönüş yolunda da şarkılar türküler söylenmişti. Otele gece yarısından sonra dönmüştük.
7 Temmuz Cumartesi günü Temeşvar, tenha görünüyordu. Kahvaltıdan sonra bizim grup elemanlarının konakladığı yurda gitmiş; sonra da Pazar yerini dolaşmıştık. Göründüğüne göre Araplar pazara hakim olmuşlardı. Sonra İtalyanlar ve Sırplar, az sayıda da Türkiyeli esnaf vardı. Bir anlamda bu kadim kentte, ırklar harman olmuşlardı.
O akşam Silifke halk oyunları grubunun 40 dakikalık özel bir gösterisi vardı ve gerçekten muhteşem bir gösteri yapmışlardı. Tek eleştirilecek husus, kızların boylarının çok kısa oluşu ve fiziksel yapılarıydı. Her şeye rağmen festival komitesi grubumuzun gösterilerini beğenmiş ve tebrik etmişti.
Ertesi gün saat 09.30’da Temeşvar Belediye Başkanını ziyaret etmiştik… Karşılıklı konuşmalar ve hediyeler teatisinden sonra, kent dışındaki Köy Müzesinde oluşturulan alanda, tüm ekipler gösteri yapmışlardı… Aynı akşam, festival alanında kapanış şöleni vardı…
09 Temmuz 2001 sabahı otobüsle yola çıkmıştık. Otobüs çok yavaş seyrediyordu, şoförün de uyuklaması üzerine mola vermiştik. Hercülane’ye 25. Km. kala Cornea köyünde otobüsün amortisörü kırılmış, Lazerescu’nun kafesinde oturup, yeni bir otobüsün gelmesini beklemiştik. Burası, 1724’te Osmanlı-Avusturya savaşının yapıldığı yerdi. Burada Romalılar döneminde yapılan uzun tüneller vardı. Yapılan kazılarla yeni arkeolojik bulgulara rastlanıyordu. Avusturya-Macaristan devletiyle, Osmanlı imparatorluğu sınırlarının kesiştiği noktaydı. Osmanlı Çerna Nehrinin mecrasını değiştirerek sınırını genişletmişti. Uzunca bir bekleyişten sonra gelen başka bir otobüsle yola devam ederek, Herculane kentine vasıl olmuştuk.
HERCULANE
Herculane turistik bir kaplıca kentiydi. Burada yerleştiğimiz otel de bir termal oteldi. Ertesi sabah Belediye Başkanını ziyaret etmiştik ve her yerde olduğu gibi, karşılıklı konuşmalar yapılmış, hediyeler teati edilmişti. O gün Bayram Ali Öngel ile Lütfi Uğur, Karan Sebeş kentine giderek oradaki bir çiftliği incelemişler; biz de Cenan’la birlikte Drobeta Turnu Severin’e giderek, dostlarımızla buluşup, kucaklaşmıştık. İslam Cafer’i de yanımıza alıp, Hüsrev Durgut’un Europarking adlı restoranında alabalık yemiştik. Akşama doğru da Herculane’ye dönmüştük.
12 Temmuzda Herculane’den ayrılıp, uyur-uyanık bir yolculuktan sonra Bükreş’e ulaşmış, TAROM’un 16.40’da kalkan uçağıyla yurda dönmüştük.