Bergen için yeniden üzülmek…
Dört Mart Cuma gününden beri Türkiye’de bir “Bergen” fırtınası yaşanıyor. İlk üç gününde 718 bin 43 kişi tarafından seyredilen film, ulaştığı müthiş rakam ile tüm zamanların en iyi biyografi ve en yüksek drama filmi açılış rekoruna da sahip olmuş. Film, gişede Hollywood klasiği Batman’a bile fark atmış.
Gündem çok yoğun, sıkıntılar büyük ama insanlarımız ilgisini çeken filmler geldiğinde salonları doldurabiliyor. Ben de filmi sinemada izlemekten hoşlananlardanım. Bu yüzden Silifke’nin tek sineması olan Belediye Kültür Merkezi’nde gösterime giren filme kayıtsız kalamadım. Üstelik biyografi yazarlığım nedeniyle hayat hikâyelerini anlatan kitaplar ve filmler ilgimi çekiyor.
Yakınlarımla birlikte 19:00 seansına gittiğimizde 13:00 ve 19:00 seansları haricinde bu filme özel saat 16:00’ya da gösterim konduğunu ve yaklaşık üç saat sürmesine rağmen ilginin büyük olduğunu gördük. Hatta gişe görevlisinden filmin beş hafta daha vizyonda kalacağını öğrendik. Tabii her hafta sadece tek film oynatıldığından sinema tutkunları için aslında üzücü bir haber bu.
Biz de güç belâ bilet bulup salondaki yerimizi aldık. Ancak ilk defa karşılaştığım olağanüstü tedbirler beni çok şaşırttı. Zira salonda dört beş kişilik ekip kol gezerek, telefonla çekim yapılmasına engel oluyor, bir ışık gördüklerinde hemen o koltuğa yönelerek uyarıyorlardı. Zaten filmin hemen başındaki uyarı yazısında da bu konu işleniyordu. Empati yaparak gişe rekorları kıran filmlerde bu tür durumların normal karşılanabileceğini düşündüm. Ama özellikle gençler “ne yani story de mi çekip atamayacağız?” diye yakınıyorlardı. Sahi gençlerin ilgisi de ilginçti. Zira 1989’da öldürülen bir sanatçıdan çok sonra doğmuşlar ve çocukluklarında, gençliklerinde hiçbir şarkısını dinlememişlerdi. Yani ona dair bir hatıraları bile yoktu.
Filmin başındaki Mersin yazısından Bergen’in hemşehrim olduğunu anladım. Daha sonraki araştırmalarımda da Tarsuslu olduğunu öğrendim. Dolayısıyla film ağırlıklı olarak Tarsus, Mersin, Adana ve Pozantı’da geçmekte. Tabii sonu genç yaşta (30) ölümle biten acı bir hikâye. Hoş zaten kendisine “Acıların Kadını” yakıştırması yapılmamış mıydı?
Başroldeki sanatçı Farah Zeynep Abdullah’ın bizzat seslendirdiği Bergen şarkılarından en tanınmışı, sözleri ve bestesi Ali Tekintüre’ye ait olan “Benim İçin Üzülme”ydi. Yıllar sonra sanatçı Funda Arar da bu sevilen şarkıyı yeniden yorumlamıştı. Geç vakitlerde eve geldikten sonra şarkıyı tekrar dinledim. Sözleri arasında yer alan “Bir ömür harap oldu ah ağlamak bana düşer” mısraı filmin de özeti gibiydi. Merhum Bergen (Belgin Sarılmışer) sanki geleceğini bilmiş gibi “Benim İçin Üzülmeyin” demişti. Ama psikopat eşi Halis Serbest (Erdal Beşikçioğlu) tarafından öldürülmesinden (1989) tam 33 yıl sonra bu film vesilesiyle insanlar yeniden Bergen için üzülüyorlar.
Hayatı ve trajik ölümüyle ülkemizde kadına karşı şiddetin sembol isimlerinden olan sanatçı Bergen’i anlatan ve gösterimi 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe denk getirilen filme emeği geçenleri tebrik ediyorum. Ancak beni bir “Müslüm” filmi kadar sarmadığını, gönül tellerimi yeterince titretmediğini de belirtmeden geçemeyeceğim.