KIRK YILLIK GÖÇ
Şehir yaşamı ve köy yaşamı insanlara, nice yıllardır birbirinden keskin çizgiler ile ayrılan yaşam biçimleri sunmaktadır. Radikal kararlar alarak, kentten köye ya da köyden kente göç eden insanlar birbirinden çok farklı sebeplerle bunu yapmaktadır. Fakat hepsinin temelinde aynı içgüdü yatar; daha rahat bir yaşam!
Türkiye’de 1927 yılında köylerde ve beldelerde yaşayan insan nüfusu toplam nüfusun %75,8’ini oluşturmaktaydı. Özellikle 1980 yılından sonra ciddi bir göç akımı yaşandı ve her 5 yılda bir köy nüfusunun yaklaşık % 25’i şehirlere göç etti. Göç etmek için belki haklı sebeplerimiz vardı. Belki gelişim için bu gerekliydi. Şehre göç ettikçe daha iyi eğitimler aldık, sosyal ilişkilerimizi ve insani becerilerimizi geliştirdik, her türlü ihtiyacımıza daha kolay ve rahat çözümler bulduk. Tek amacımız daha rahat bir yaşama sahip olmaktı. Fakat şehirlerin de bir doyma noktası vardır. O noktadan sonra yaşayan birçok bireye rahat ve sağlıklı bir yaşam alanı sunamaz. Teorik olarak bu mümkün değildir. Rahat yaşayabilecek seviyenin altına düştüğümüz an, şehir bizim için mantıklı bir yer olmaktan çıkar. Rahat yaşamamız için gerekli her şey gözümüzün önünde olmasına rağmen, o imkanlara ulaşamayız. Çünkü her şeyin bir parasal karşılığı vardır.
Her zaman belli imkanlara ulaşma hayalleri ile çalışırız, ümit ederiz. Uzun yılların sonunda bir kısır döngünün içinde gidip geldiğimizi fark ederiz. Sürekli çalışmaktayızdır fakat sadece mecburi ihtiyaçlarımız karşılanmaktadır. Halbuki kente yıllardan beri daha rahat yaşamak için göç etmiştik. Lakin rahat değilizdir. İçimizden bir ses bu durumda bir yanlışlık olduğunu fark eder. Peki yanlışlık nedir? Yanlış şudur; şehirdeki birçok sektör için iş pozisyonlarının sayısı azdır fakat o işi yapacak kişi sayısı çok fazladır. Haliyle arz talep dengesinin sağlanması için birçok insan çalışamayacaktır ya da kalifiye eleman sıkıntısı olmadığı için emeklerinin çok altında maaşlar alacaktır. Peki çözüm nedir? Çözüm pek basit değildir. Öncelikle, tüketici yönlerimizi törpüleyip üretici bir mantığa bürünmeliyiz. Daha sonra, sahip olmak istediklerimiz mi önemli yoksa üretme huzuru ile rahat bir yaşama kavuşmamız mı önemli ona karar vermeliyiz.
Şu anki nüfusun sadece %8’i köy nüfusunu oluşturmaktadır. 1 bireyin kentten köye taşınması kısa vadede çok ciddi değişiklikler yapmayacaktır. Fakat domino etkisi gibi birçok bireyin yavaş yavaş bu zihniyete sahip olup, iş güçlerini ve mevcut paralarını üretim yapacakları topraklara aktarmasına ve uzun vadede daha rahat bireyler olmamıza, bireyler yetiştirmemize yarayacaktır. 40 yıldır köyden şehre göç ediyoruz gelin bir 40 yıl da şehirden köye göç edelim…