Yörük Emineler
Babaannem ve halamın aziz hatıralarına…
Emine isminin bol olduğu bir sülâleyiz. Mesela babaannem, halam ve kız kardeşim… Çok sevdiğim babaannem Emine Yörük 1997 yılında, halam Emine Deniz ise 3 Ağustos 2003 tarihinde doğdukları, yaşadıkları yerde, Silifke Taşucu’nda vefat ettiler. İkisine de rahmet diliyor, cennetinde bizleri yeniden buluşturması için Allah’a dua ediyorum. Rabbim, kardeşim Emine Kale’ye uzun ve hayırlı bir ömür nasip etsin inşallah!
Ben ve kardeşlerim; dede, anneanne, büyükbaba, babaanne, hala, amca, dayı, teyze gibi yakın aile büyüklerinin sevgilerine mazhar olarak, onların tatlı sohbetlerinde bulunarak, sık sık ziyaretlerine giderek şanslı bir çocukluk dönemi yaşadık. Çok şükür; halen annem, dayım ve iki teyzem sağ. Artık Taşucu’na yerleştiğim için onlarla daha sık görüşüyor, telefon açıp, ziyaret ederek dualarını almaya çalışıyorum. Baba tarafından ise büyük olarak maalesef kimse kalmadı.
Halam, ikinci eşi Elazığ Palulu müteahhit Mehmet Dağdelen’in vefatından sonra uzun yıllar Taşucu’nda dedemin bahçeli iki mütevazı evinin birinde hayat sürdü. (Şu anda oturduğum ev) Tek katlı olan bu iki ev yan yana olduklarından genellikle birlikte yer, içerlerdi. Kahveci dedem Ali Yörük’ün vefatından sonra birbirlerine daha çok bağlanan ana-kız Emineler, yazları Gökbelen Yaylasına da beraber çıkıp, caminin biraz arkasında kiraladıkları ufak bir yayla evinde yaylarlardı.
Zaman zaman karpuz, kavun veya yaylamızın sevilen tatlıları “Sarı burma ve şambali” ile ziyaretlerine gider, ellerini öpüp dualarını almaya çalışırdım. Onların tek odalı, ahşap evlerinde bulunup, güler yüzlerini görmek, tatlı sohbetlerini dinlemek, lezzetli elleriyle yaptıkları nefis yemeklerden nasiplenmek bana büyük keyif verir, adeta tazelenerek yanlarından ayrılırdım.
Halam, babaannemin vefatından sonra yazları altı yıl daha aynı yayla evinde kalmaya devam etse de artık o eski neşesi kalmamıştı. Vefatından hemen sonra ağustos sonunda Gökbelen’e gittiğimde, bir zamanlar ‘iki Emine’nin neşe kattığı, yanından dere akan yemyeşil çayırlık alanın ve mütevazı evin önünden hüzünle geçtim. Her zaman şen kahkahaların yükseldiği ve misafirin eksik olmadığı alanın artık etrafı kapatılmış, cümle kapısı da kilitlenmişti.
Yörük Emineler…
Gökbelen'in ortasından harıl harıl akar çeşmeler, dereler,
Mustafa Arslan'ın kavağının altını mesken tutmuş Yörük Emineler…
Sırat Köprüsünden geçip, eksik olmaz ziyaretlerine gelip gidenler
Gelenlere hoşça vakit geçirtmek için çeşitli diller dökerler Yörük Emineler…
Misafire kapıları açık, eksik olmaz gelip gidenler,
Fıkralar kahkahalar, gün görmemiş laflar, daha neler neler…
Yaşama kucak açmışlar, geçinip ‘Allah'a şükür’ deyip giderler,
Mesut olmaz mı hiç sevenler sevilenler, öyle değil mi Yörük Emineler…
Gelenlere batırık, çay, çeşitli ikram izzet ederler,
Yaşamayı çok sevip, hoşça vakit geçirip giderler
Ha doğurdukları, ha emdirdikleri birazcık kıymetlerini bilseler,
Keyiflerine diyecek olmaz, Allah dert vermesin Yörük Emineler…
Yörük Emineler gibi herkes de yaşamayı bilseler,
Şu derenin başındaki ağaçlar gibi yeşerip neşelenseler;
Merhamet edip; insanları, hayatı, yaşamayı sevseler,
Allah sizlere daha çok ömür versin Yörük Emineler...
(Ahmet Güven, 13.08.1996, SEKA, Taşucu-Silifke)
Sağlıklarında yazılan bu güzel, bu anlamlı şiirden dolayı hemşehrimiz Ahmet Güven beye çok teşekkür ediyorum. Bahçe komşum Osman Amcamın oğlu Abdullah Yörük sayesinde bugün kendisiyle tanışmak nasip oldu. Meğer oturduğu ev Taşucu’nda bize çok yakın bir yerdeymiş. 76 yaşında olmasına rağmen maşallah çok dinç. Kısa sohbetimizde bana “Yörük Emineler” başta olmak üzere yazdığı birçok şiiri ezberinden okudu. Üstelik duyarak, yaşayarak, coşkuyla…
Bu yazımın geç kalmış bir vefa örneği olarak görülmesi dileğiyle, “Yörük Emineler”i bir kez daha rahmet ve minnetle anıyorum. Ruhları şâd, mekânları cennet olsun.