SEVEMEDİM KARAGÖZLÜM
Bazı şarkı ve türkülerin beni götürdüğü yerleri anlatırken, “Sevemedim Karagözlüm”ü es geçemezdim.
Orhan Gencebay’ın 1968’de sözlerini yazıp bestelediği, 1969’da plaklaştırdığı “uşşak” makamındaki bu sevilen şarkı, ülkemizde 50’den, yurtdışında da 20’den fazla sanatçı tarafından okunmuş. Bazı kaynaklara göre, dünyada farklı sanatçılar tarafından albüm ve plaklarda en çok okunan şarkı rekorunu elinde bulunduruyormuş.
Bundan 18 yıl önce… Silifke, Nisan 2007. Annem, rahmetli babam, Namık Dayım, rahmetli Cennet Yengem, kardeşim Emine ve eniştemiz Abit ile birlikte Gülnar yakınlarındaki İnhisar Alabalık İşletmesine gidiyoruz. Nasip olursa öğle yemeğini burada yiyeceğiz. Buraya benim ilk gidişim... Gökbelen Yaylası’nı geçip Çavuşlar Köyü’ndeki bu mütevazı “ev-lokanta”ya vardığımızda bizi şahane bir manzara bekliyor. Köyden bir ailenin işlettiği yerin terasında Toroslara karşı oturuyoruz.
Karnımızın iyice acıktığı bir anda orada yetiştirilen alabalıklar, salatası ve yufka ekmeği ile beraber geliyor. Gerçekten balıklar çok lezzetli. Su ve kuş sesleri arasında güzelce karnımızı doyurup, yayla suyundan içtikten sonra; gelen çaylarımızı afiyetle yudumlamaya koyuluyoruz. Bu mekânın ilk yılları olduğu için o anda bizden başka müşteri yok.
Hazır aile büyüklerimizle bir araya gelmişken “bu anı ölümsüzleştirelim” istiyor ve kardeşim Emine ile birlikte açık havada fasıl geçmeye başlıyoruz. Sevilen şarkı ve türküleri seslendirirken, özellikle annem ve dayımın da bize zevkle katıldıklarını görüyor, mutlu oluyoruz. Repertuvarı bizim gibi oldukça zengin olan annem sesiyle eşlik ederken, dayım da masaya elleriyle vurup “ritm saz” fonksiyonu görüyor. Coşkulu seslerimiz, Torosların eteğinden Çavuşlar Köyü’ne doğru yankılanıyor.
Sıra Orhan Gencebay bestesi “Sevemedim Karagözlüm” şarkısına geldiğinde, heyecan doruk noktasına ulaşıyor. Bu şarkıyı hepsinin, özellikle de dayımın çok sevdiğini öğreniyor ve yoğun istek üzerine ikinci kez seslendiriyoruz. Mutlulukları gözlerinden okunuyor, çaylar tazelendikçe tazeleniyor.
Çektiğim fotoğrafları daha sonra incelediğimde, babamın Toroslara bakarken ki ifadesinde mutlulukla karışık bir hüzün görüyorum. Sanki bir veda bakışı gibi… Bu kare beni çok etkiliyor ve karta bastırıp büyütüyorum. Daha sonra da çerçeveletip çalışma odama asıyorum.
Babam Yılmaz Yörük; bu unutulmaz, güzel günden bir yıl sonra kötüleşip, Ankara GATA’da kalp yetmezliğinden ameliyat oldu. Çok zor ve uzun süren ameliyattan bir yıl sonra 4 Mart 2009 tarihinde Taşucu’nda vefat etti. Daha sonra da çok sevdiğim Cennet Yengem Rabbine kavuştu.
Oldukça beğendiğim, her fırsatta yeniden gelmeye çalıştığım bu lokantaya her varışımda ve bu şarkının her çalınışında hemen Nisan 2007’ye gidiyor, kendimi aile büyüklerimizle birlikte “Sevemedim Karagözlüm”ü coşkuyla söylerken buluyor ve babamın o hüzünlü halini hatırlıyorum.
Sevemedim karagözlüm seni doyunca
Hep kıskandım seni elden yıllar boyunca
Kuşlar gibi ikimiz bir yuva kuralım
Ayırmasın Mevlâm bizi ömür boyunca
Aramıza kimse gelip girmesin!
Ayırmasın Mevlâm bizi ömür boyunca
Bana cefa ediyorlar, bilmem nedendir
Benim korkum senden değil, kaderimdendir
Herkes bana deli diye gülüp geçiyor,
Senin aşkın beni karagözlüm deli ediyor
Aramıza kimse gelip girmesin!
Ayırmasın Mevlâm bizi ömür boyunca
Yazıma ek:
Kızım Elif, 28 Ekim 2020 tarihinde bana gönderdiği e-postada bu şarkıyla ilgili duygularını dile getirmiş. Yazımı çok güzel tamamladığı için ekleme gereği duydum.
“Babaannemin evindeyim. Buraya her gelişimde hüzün kaplar içimi. Bu duygu dedemin vefatından sonra olmaya başladı. Sanırım her gelişimde bununla yüzleşiyorum. Dedem vefat ettiğinde ben ‘çocuk o anlamaz!’ dedikleri yaştaydım. Küçüktüm evet ama duygularım küçük değildi. Seneler geçtikçe bunu daha iyi anladım.
Hayat bu ya, babaannem dedemin vefatından sonra alzheimer oldu. Alzheimer oluşu dedemin yokluğuna tepki gibiydi. O acıyı unutmak istercesine hastalanmıştı. Fakat her şeyi yavaş yavaş unuturken bir onu unutmadı. Senelerce ağladı, yas tuttu. Gözyaşıyla beraber acısı da aksın gitsin istedi. Şimdi ise dudaklarından aynı şarkı dökülüp duruyor: Sevemedim kara gözlüm seni doyunca, hep kıskandım seni elden yıllar boyunca...
Ah babaannem, sesin o kadar güzel ki... O ses tonundaki acıları duyabiliyorum. Dedemin fotoğrafına baktığında gözlerinin parlayışını görebiliyorum. Şimdi anlıyorum, sevgi o kadar güçlü bir duygu ki tüm ihanetleri, kırgınlıkları unutsan da sevgiyi hiç unutmuyorsun.
Artık o küçük kız değilim ve bu eve geldiğimde hissettiğim tek bir duygu var, o da sevgi. Sevdiğimiz kadar varız. Gerisinin bir önemi yok. Bir gün sevdiğine kavuşman dileğiyle babaanne...”