KUŞLAR YASINA GİDER
“İçimdeki ses uzaklara çekilmişti” diye başlar Hasan Ali Toptaş’ın romanı “Kuşlar Yasına Gider.” Ben de içimdeki sesin uzaklara çekilmeye başladığı bir dönemde tanıştım bu etkileyici romanla… 7 Ekim 2020’de İzmir Adnan Menderes Havalimanındaki kitapçıda…
Everest Yayınları arasında çıkan kitaba adını veren türkü Ardahan’ın ilçesi Hanak dolaylarından… “Bu Dağlar Kömürdendir” adıyla bilinen bu türküyü bence en güzel yorumlayan ise sanatçı Ender Balkır. Onun sesinden dinlediğiniz zaman, ölen o garibin yasına giden kuşların telâşlı kanat çırpışlarını bile duyabilirsiniz.
Aslen Denizlili olan yazar, muhtemelen kendisinden ve babasından izler taşıyan romanında, kahramanın Ankara ile Denizli Çal arasında seçkin türküleri dinleyerek geçen zorunlu yolculuklarını şiirsel bir dille bize aktarmış.
Bir Mazot Kokusuydu Babam
Çalışkan babası uzun yol kamyon şoförü olan kahramanımızın çocukluğu hep onu beklemekle geçmiş.
“Zaten o yıllarda burnumuzun ucunda gezinen bir mazot kokusuydu babam. Kulağımızda çınlayan uzak bir motor sesiydi ve az evvel dediğim gibi, gitti mi gelmek bilmezdi bir türlü. Bu nedenle çocukluğumda annem, kardeşim ve ben hep yol gözlerdik.” (S: 32)
“Başımdaki yarayı tedavi için gelen Sıhhiye İsmail, elindeki o sivri uçlu pensle babamın yokluğunu deşiyordu sanki…” (S: 34)
Nitekim baba Aziz, kahramanımızın küçük kardeşi Suat’ın çiçekten ölümünü bile aylar sonra geldiğinde öğrenir. İşte bu yüzden romanın bence en çarpıcı cümlelerinden biri 194. sayfada ortaya çıkıverir:
“Babalar, alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır.”
Yoldaki Türküler
Evlenen ve Ankara’da yaşayan kahramanımız, geçirdiği bir kazadan sonra sol bacağını kaybedince kamyonculuğu bırakan babasını tedavi ettirmek ve protez bacak taktırmak için sık sık özel aracıyla Ankara-Denizli arasında seyahatler yapar. Anlatılan ilk seyahat, arabanın radyosunda çalan Seyit Çevik’in söylediği “Avluda Bağlıdır Yiğidin Atı” isimli türküyle başlar.
“Direksiyonun başında dikkatim dağılıp gitmesin diye ben de arabanın radyosunu açmış, o an karşıma çıkıveren Seyit Çevik’ten “Avluda Bağlıdır Yiğidin Atı” türküsünü dinliyordum. Kemandaki tavrından ve genizden geliyormuş gibi görünen o şişkin avurtlu, esmer sesinden ötürü seviyordum Seyit Çevik’i… Hiç kuşkusuz Bulduk Usta’nın, Muharrem Ertaş’ın, Çekiç Ali’nin ve Hacı Taşan’ın genişlettiği topraklardan çeşitli rüzgârlar getirdiği ve bu rüzgârları sesinin avlusunda gezdirdiği için de seviyordum. Bu yüzden kimi vakit onu dinlerken, bu ustaların seslerini de işitiyormuşum gibi geliyordu bana ve böylece gönlümün dağlarına soylu bir geleneğin şavkı vuruyordu.” (S:71-72)
Kahramanımızın bu yolculuklarda severek ve duygulanarak dinledikleri arasında Zara’lı Halil’den “İtikadın Tam Tut”, “Ey Hamamcı Bu Hamama Güzellerden Kim Gelir?” ve “Fırsat Elde İken Sarmadık Yâri”, Fatma Türkan Yamacı’dan “Şu Karşıki Dağda Kar Var, Duman Yok!/Benim Sevdiceğimde Din Var, İman Yok!”, Talip Özkan’dan “Yağar Yağmur” ve “Havada Turna Sesi Gelir Kanadı Kırma”, Bekçi Bakır’dan “Buradan Bir Atlı Geçti/Yarama Bastı Geçti”, Kazancı Bedih’ten “Ben Bir Yakup İdim Kendi Halimde”, Hisarlı Ahmet’ten “Ben Kendimi Gülün Dibinde Buldum”, Seha Okuş’tan “Seher Vakti Bülbül Ağlar Ekseri/Bülbülün Gözyaşı Deler Mermeri”, Neşet Ertaş’tan “Cahildim Dünyanın Rengine Kandım”, Hacı Taşan’dan “Aşağıdan Gelir Gelinin Göçü/Gelin mi Ettiler Canımın İçi?”, Okan Murat Öztürk’ten “Dereler Buz Bağladı/Avcılar İz Bağladı”, Enver Demirbağ’dan “Yüksek Minarede Kandiller Yanar” ve Nida Ateş’ten “Gece Rüyada Sohbetin/Gündüz Dillerde Dillerde” isimli türküler de var.
Gömü’deki Sessiz Selâmlama
Ankara’ya yaptıkları bir yolculuk esnasında Afyon’un Gömü beldesinden geçerken babası yavaşlamasını ister. Dönüş yolunda da sebebini açıklar: İki yıl önceki müthiş karakışta Köroğlu Beli yakınındaki Gömü’de mahsur kalan yüzlerce araçtaki binlerce insana battaniyelerle, yiyeceklerle, sıcak içeceklerle sahip çıkmıştır Gömü halkı…
Bunları anlatırken ağlamaya başlayınca eşi “Len Müslüman, durduk yerde niye ağlıyorsun sen, kendi derdimiz bize yetmiyor mu? Yolda kalanlara yiyecek vermişler, çay dağıtmışlar işte, ne var bunda ağlayacak?” diye sorar. Babasının cevabı müthiş şiirseldir;
“O insanların yüzleri var ya yüzleri, dağıtılan çaydan daha sıcaktı.” (S:82)
Annesinin bunun üzerine söyleyecek bir sözü kalmamıştır, susar. Gözyaşlarını silen baba oğluna şu tavsiyede bulunur;
“Gömü başkadır… Onun için sen sen ol, buraya geldiğinde daima yavaş geç...” (S: 82)
Babasının bu sözü artık kulağına küpe olmuştur. Bir süre sonra, lenf kanseri olan babasının vefat haberi gelir. Onun tedavisi için çok uğraşan vefalı oğul eşiyle birlikte son sürat Denizli’deki kasabasına doğru giderken Gömü’ye vardıklarında yavaşlamak gereğini duyar;
“Derken, Gömü’ye mi yaklaşıyoruz dedi babam içimden usulca.
Evet, dedim ona elimin tersiyle gözlerimi silerken.
Bir yandan da frene dokundum hemen, vitesi beşten dörde, dörtten üçe düşürdüm ve tek tük ışıkları yanan o küçük kasabanın içinden yavaşça geçtim.” (S: 244)
Babalar ve Oğullar
Severek ve birçok yerini çizerek okuduğum bu roman baba-oğul ilişkilerini oldukça duygusal biçimde işliyor. Zaman zaman hüzünlendirip gözleri buğulandıran romanı, özellikle ilişkileri limonî olan babalara ve oğullara tavsiye ediyorum. Tabii bir de türkü dostlarına…
Artık “Bu Dağlar Kömürdendir” türküsü ne zaman karşıma çıksa “Kuşlar Yasına Gider” romanı ve vefalı baba Aziz Beyin hikâyesi aklıma geliyor.
Bu dağlar kömürdendir
Geçen gün ömürdendir
Feleğin bir kuşu var
Pençesi demirdendir
Hadi leyli leylanı
Mevlâm yazmış fermanı
Ya al canım kurtulam
Ya ver derde dermanı
Bu yol Pasin'e gider
Döner tersine gider
Burda bir garip ölmüş
Kuşlar yasına gider
Hadi leyli leylanı
Mevlâm yazmış fermanı
Ya al canım kurtulam
Ya ver derde dermanı
Bir at bindim başı yok
Bir çay geçtim taşı yok
Burda bir yiğit ölmüş
Yanında gardaşı yok
Hadi leyli leylanı
Mevlâm yazmış fermanı
Ya al canım kurtulam
Ya ver derde dermanı
NOT: Bu vesileyle, “Gömülü Çoban” mahlâsıyla harika şiirler yazan, Afyon Gömü beldesinden değerli ağabeyim Avukat Faik Eryıldız’a Allah’tan rahmet diliyorum. Makamı cennet olsun.