SİLİFKE’DE “KİRA SORUNU”
Son yıllarda ekonomideki kötüye gidişat gayrimenkul piyasasında anormal bir fiyat hareketliliğine sebep oldu. Gelinen noktada dar ve orta gelir grubunun ev sahibi olması hiç de kolay değil artık. Bankaların kredi olanaklarını sınırlandırması da “ev sahibi” olmayı adeta bir “hayal” haline getirdi.
Parası olanlar için konut iyi bir yatırım aracı… Özellikle Silifke’de üst gelir grubunda olanlar istedikleri muhitten satın aldıkları konutları öncelikle Ruslara kiraya verip hatırı sayılır gelir elde etme derdindeler. Akkuyu Nükleer Santrali Projesinde çalışan Rusların maaşlarını dolar üzerinden almaları Silifke özelinde kira bedellerini âdeta uçurmuş durumda.
Şimdilerde Silifke’de ev sahipleri, hallerinden fazlasıyla memnun: “Evin içine eşya koydum, eşyalı olarak Rus’a kiraya verdim,” diyen ev sahiplerinin sayısı her geçen gün daha da artıyor. Dolar kuru üzerinden aylık hatırı sayılır bir gelir elde etmenin haklı gururu da yaşanıyor ev sahiplerinde, tabii. En nihayetinde dolar da durduğu yerde durmuyor, her geçen gün daha da artıyor.
Zamanında banka kredisiyle ev alanlar aylık kira bedelleri ile hem banka kredilerini ödüyorlar, hem de kimi zaman üstüne para bile kalıyor. Mevcut ev sahiplerinin ise Rusların daha çok tercih ettikleri muhitlerdeki evlerini boşaltıp onlara kiraya verdikleri, kendilerinin ise daha ücra mahallelerde kiraya çıktıkları yahut köydeki evlerine taşındıkları durumlarla da karşılaşıyoruz. En nihayetinde ev sahipleri açısından evlerini Rus’a kiraya vermek oldukça kazançlı bir iş.
Rusların aylık kira bedellerini ödeme konusunda bir derdi yok tabii. Dolar üzerinden aldıkları maaş, -TL’nin son yıllarda dolar kuru karşısındaki aşırı değer kaybı nedeniyle-, ev sahiplerince talep edilen kira bedellerini fazlasıyla karşılar nitelikte. Zaten şirketler çalışanlarına ayrıyeten “kira yardımı”nda da bulunuyorlar. O yüzden Ruslar için Silifke’de bir “kira sorunu”ndan bahsetmek mümkün değil. Bu sorun daha çok yerli halkı ilgilendiriyor: Evlenip yuva kuracak olan gençleri, asgari ücretle ailesini geçindirmek zorunda kalan işçiyi, kıt kanaat para kazanan esnafı, çiftçiyi, şehre yeni atanan kamu görevlilerini…
Esasında ülke genelinde bu sorun epeydir gündemde. Son zamanlarda basında çıkan haberlerde de görüyoruz ki aşırı fiyat artışları ev sahipleri ile kiracıları karşı karşıya getirmiş durumda. Ev sahibi halihazırdaki kiracısını çıkartıp evini daha yüksek fiyata başka bir kişiye kiraya vermek istiyor. Elindeki kira sözleşmesine güvenen kiracı ise haklı olarak yasa gereği her yıl artırım oranına uyduğu takdirde (ki halihazırda konutlarda yıllık kira artırım oranı %25) kirasını ödeyip oturmaya devam ediyor.
Ev sahipleri de ülkede enflasyon bu kadar artmışken “devlet müdahalesi” ile kira artırım oranının minimum seviyede tutulmasından rahatsız. Bu durum da son zamanlarda ev sahipleri ile kiracılar arasında adli vakaların artışına da sebep oluyor. Ev sahibi kiracısını tehdit ediyor, kiracı ile ev sahibi birbirlerini darp ediyor, hatta kira sorunundan kaynaklı anlaşmazlıklar nedeniyle ilgili taraflar birbirlerinin canlarına bile kast edebiliyorlar. Giderek bu konuda toplumsal barışın bozulması tehlikesi ile karşı karşıyayız. Elbette işin ucu dönüp dolaşıp ülkenin süregiden olumsuz ekonomik durumuna dayanıyor. Ekonomi düzelmedikçe (bir başka deyişle rayına oturmadıkça) bu sorunlar devam edecek gibi görünüyor.
Öyle ki, eldeki “veri”ler hiç normal değil. Yapılan araştırmalarda kira fiyatlarının ülke genelinde son 4 yılda 6 kat arttığı görülüyor: Aynı dönemde en fazla kira artışı %1109 ile Antalya’da yaşanmış. Bu ilimizi takip eden ikinci il mi? O da %963 artış ile bizim ilimiz: Mersin. Bu sıralamada İstanbul’un bile önündeyiz.
Yani Mersin, Antalya’dan sonra en çok kira artışı yaşanan ikinci il. Bu iki ilin ortak noktası ise son yıllarda çeşitli sebeplerle “yabancı ilgisi”nin artması olabilir mi? Ukrayna-Rusya savaşından sonra Antalya’nın o bölgeden yoğun bir yabancı göçü alması yahut Akkuyu Nükleer Santrali Projesinden kaynaklı olarak Mersin genelinde (özellikle de Silifke’de) Rusların konutlara yönelik talep artışları kira bedelleri üzerinde “kur değişikliği” yarattı. Bu durum da haliyle fiyat artışlarının önünü açtı.
En nihayetinde bizler TL ile kazanıyor, TL ile harcıyoruz. Temel ihtiyaçlarda elbette ki kur farkından etkileniyor, aldığımız ürünleri her defasında zamlı bir şekilde alıyoruz. Ancak “barınma” meselesinde durum daha da vahim. Sonuçta; 500 dolarlar, 1000 dolarlar, 1500 dolarlar Rus çalışanlar için -aldıkları maaş göz önünde bulundurulduğunda- hiçbir şey. Bizler içinse çok para. Bu gün 500 dolara 2+1 evini kiralayan Silifkeli ev sahibinin ayda eline geçen para 13.500 civarında. Evin konumuna, büyüklüğüne ve lüksüne göre bu fiyatlar daha da artıyor. Ancak, yerli halkın çalıştığı işlerde aldığı para da belli. Öyle ki, kimi durumlarda asgari ücretlinin aldığı maaş kirayı karşılamaya yetmiyor. Ya da bir kamu görevlisinin aylık maaşının üçte ikisinin kiraya gitmesi gibi bir durum da söz konusu oluyor. Yani, alt ve orta gelir grubu çalışanları -kendilerine ait evleri yoksa- aylık kazançları ile adeta ev sahipleri için çalışıyorlar.
Dolar ile TL arasındaki makasın daha da açılması sorunun büyüklüğünü günbegün artırıyor. Bir zamanlar 1 dolar 2 lira, 3 lira civarlarında idi. Paramızın bir ölçüde “değer”i vardı. Alım gücümüz şimdiye oranla daha iyiydi. “Barınma” meselesi bu kadar büyük bir sorun değildi. Şimdilerde, alt ve orta gelir grubunda bulunan insanlar barınacak bir ev bulamama tehlikesi ile karşı karşıyalar. Bu nedenle; Silifkeli bir genç evlenip yuva kurma hayalini erteliyor, Silifke’de görev yapan bir kamu görevlisi başka bir yere tayin olmanın yollarını arıyor, asgari ücretle çalışan bir işçi daha ücra bir muhitte -daha ekonomik olduğu için- izbe denilebilecek bir eve ailesiyle birlikte taşınmak zorunda kalıyor. Ev sahipleri de bir şekilde mevcut kiracılarını çıkartıp daha yüksek fiyatlarla evlerini yeni kiracılarına (özellikle de Ruslara) kiraya vermenin yollarını arıyor.
Şimdilerde Mahkemelerde çok sayıda kira uyuşmazlığı dosyası var. Noter’den ihtarlar gönderiliyor, gerçeğe aykırı bir şekilde “ihtiyaç” sebebi öne sürülüyor yahut kiracıyı bir şekilde çıkartmak için “danışıklı devir işlemleri” yapılıp yeni malik üzerinden kiracının evi boşaltması sağlanmaya çalışılıyor. Ev sahibi kiracısını dava ediyor, kiracı ev sahibini -çeşitli suçlamalarla- savcılığa şikayet ediyor. Yargı iki taraflı olarak ev sahibi ve kiracı arasındaki uyuşmazlıkları çözmeye çalışıyor. Sistemin de beklentisi bu yönde.
Ancak, artan uyuşmazlıklar yargının da bu alandaki iş yükünü artırınca şimdilerde yeni bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olan “arabuluculuk” devreye sokuldu. 1 Eylül 2023 tarihinde yürürlüğe girecek olan “kira uyuşmazlıklarında arabuluculuk yöntemi” ile ev sahibi ile kiracı arasındaki uyuşmazlıkların dava açılmadan “dostane bir şekilde” çözüme kavuşturulması amaçlanıyor: Bu konuyu başka bir yazıda derinlemesine işleyeceğim için burada detaya girmiyorum. Ancak, şu bir gerçek ki; -basit bir anlatımla dile getirecek olursak- doğru ve rasyonel politikalarla “ekonominin harareti” düşürülmediği takdirde sorunun başka yollarla çözümü bizce mümkün görünmüyor.