TAŞA SEVDALI YAZARLARIMIZ
Ünlü yazarlarımız Aziz Nesin ve Yaşar Kemal’in “taş sevdaları”nı, taşlara sarılıp kucakladıklarını hatta ağladıklarını biliyor muydunuz? Keza şair ve yazar Osman Sarı da taşa gazel yazacak kadar bir taş sevdalısıydı. Tabii onların sevdaları her taşa değil kültürümüzü, medeniyetimizi yansıtan taşlaraydı.
Gelin önce mizah ustası merhum Aziz Nesin ile söze başlayalım ve ülkücü hareketin önemli isimlerinden Nevzat Kösoğlu’nun hatıralarını anlattığı “Bir Vatan Kurtarma Hikâyesi” isimli eserin 449 ve 450. sayfalarına uzanarak bir “ters köşe” yapıverelim;
Milliyetçi Aziz Nesin
“Aziz Nesin temelde çok milliyetçi bir adamdır. Gerçek yüzüyle pek tanınmıyor. Gazeteci Avni Özgürel’in anlattığı bir olayı aktarayım.
Demirel’le beraber Orhun Abidelerini gezmişler. Oralarda dolaşıyorlar, taşlara bakıyorlar. Bekçilerden birisi yanına gelmiş, demiş ki: ‘Siz Türkler ne tuhaf adamlarsınız. Gelip burada taşlara bakıyor, seviyor, okşuyorsunuz…’ Ne olmuş, diyor Avni. Adam devam ediyor: ‘Sizden evvel de buraya bir gazeteci gelmişti; o da öyle taşlara sarıldı ağladı’ ‘Kimdi bu gazeteci?’ diye sorduğunda, adam ceplerini karıştırıyor ve kartını buluyor. Kart kime aitmiş biliyor musun? Aziz Nesin. Yani Orhun Abidelerinin taşlarına sarılıp ağlayacak kadar hassasiyeti olan bir adam.
Televizyonlardan birinde hayatı hakkında söyleşi yapılıyor. Gazeteci soruyor: ‘Kimsesiz çocukların eğitimi için Nesin Vakfını kurdunuz. Ama sizin de çocuklarınız var. Vakıf kurmakla onların hakkını gasp etmiş olmuyor musunuz?’ Yoo, diyor. Niye öyle olsun ki. Ben onları okuttum. Hatta birer tane de ev verdim. Ondan sonrasını kendileri yapsınlar. Beni sokaktaki bir çocuk olarak alıp Aziz Nesin haline getiren bu millete hiç mi borcum yok?’
Bunu söyleyebilen kaç insan tanıyoruz. Çizgim Peyami Safa’dan yana olsa da Aziz Nesin’i de çok sevdim. Ve bir Türk olarak onunla övünürüm”
Yaşar Kemal’in Kayseri Günleri
Gelelim şimdi ünlü romancımız merhum Yaşar Kemal’in taş sevdasına… Kemal, askerliğini 1945-46 yılları arasında Kayseri Talas’ta yapmış ve ilk hikâyesi olan “Pis Hikâye”yi burada yazmıştı. 1946’da yayımlanan ilk hikâye kitabı da bu adı taşıyordu. Yazarken beslendiği bütün temel eserleri ve klasikleri, Kayserili Molu Ailesinin Tablakaya’daki yazlık evlerinde bulunan kütüphanede okumuş, bu sayede edebiyat bilinci gelişmiş, nasıl yazması gerektiğini anlamıştı. Daha da önemlisi, ruhsal problemleri olan Kemal, havası güzel Talas’ta şifa bulmuştu. İnce Memed’in bazı bölümlerini de, Kayserili Molu ailesinin yaşantısından yola çıkarak yazdığı şeklinde bilgiler var.
“Anadolumun taşı”
Tarihe çok meraklı olan Kemal, aynı zamanda bir “Döner Kümbet” sevdalısıydı. Kayseri’ye her yolu düştüğünde mutlaka burayı ziyaret ederdi.
Rahmetli gazeteci Mahmut Sabah, onun Döner Kümbet’le ilk karşılaşmasını şöyle anlatır;
“1956 yazı… Bir sabah çalıştığım Yeni Kayseri’nin kapısından Yaşar Kemal girdi içeri. Yalnızdım büroda. ‘Merhaba delikanlı’ dedi. Mustafa Gümüşkaynak’ı sordu. Karşılayıp elini sıktım. Oturması için yer gösterdim. Cumhuriyet’teki röportajlarından tanıyordum onu. Gümüşkaynak Cumhuriyet’in Kayseri muhabiri idi. Trenden inmiş o sabah. Röportaj için Güneydoğu’ya gidiyormuş. Kayseri’den geçerken mola verip, hem şehri görmek hem de Gümüşkaynak’ı ziyaret etmek istemiş…
‘Mustafa Abi izinli, tatil için Samsun’a gitti.’ dedim. ’Talihsizlik…’ diye söylendi. Sohbet ettik bir süre. ‘Beni Döner Kümbet’e götürür müsün?’ diye sordu. ‘Tabii, hayhay…’ diyerek taksi çağırmak istedim, karşı çıktı. Cumhuriyet Meydanı’na yürüdük birlikte. ‘Kümbet uzak, yormayalım sizi, bari faytonla gidelim.’ diyecek oldum yürümekte ısrar etti. Saat Kulesi’nin önünden Talas Caddesi’ne yöneldik.
İri cüsseli, uzun boyluydu. Yazlık ayakkabı, keten pantolon, kısa kollu gömlek vardı üstünde. Güler yüzlüydü. Gürül gürüldü sesi… ‘Döner Kümbet’in yerini biliyorum. Askerliğimi Kayseri’de yaptım. Niyetim hem genç bir meslektaşımla yürüyerek sohbet etmek, hem de yol yorgunluğumu üzerimden atmaktı.’ dedi.
Döner Kümbet taş yığma eski evlerin arasındaydı. Bakımsızdı. Çoğu zaman çer çöp içinde yüzer, kimse umursamazdı. Kümbeti kuşatan eski evlerin Talas Caddesi’ne açılan boşluğunda, tarihi yapı birden karşısına çıkınca, çocuklar gibi sevindi. Kalakaldı olduğu yerde, seyretti bir süre Selçuklu şaheseri o yapıyı. Sonra, iki yandan merdivenle çıkılan kapıya yürüdü, basamakları çıktı hızla. Kollarını yana açtı. Kucakladı, öptü silindirik taş yapıyı, koklarcasına…
Gençtim, meslekte yeni sayılırdım. Sarılıp duvarı, taşı öpmesi, garip gelmişti bana. Merakımı gidermek için, ‘Niye öptünüz?’ diye sordum. İlginçti cevabı:
“O benim taşım… Anadolumun taşı. Sevdiğim için öpüyor, saydığım için kucaklıyorum…”
Döner Kümbet sevgisi
Yaşar Kemal, 1957 yılında basımı yapılan ‘Peri Bacaları’ kitabında da hem Mustafa Gümüşkaynak’tan hem de Döner Kümbet sevgisinden söz eder:
“Bizim Mustafa Gümüşkaynak var Kayseri’de, ince çocuktur. Kayseri’ye her gelişimde Mustafa beni ilkin Döner Kümbet’e götürür. Ben Kayseri’de ilkin Döner Kümbet’i görmek isterim. Bunda da öyle oldu, Döner Kümbet’i görüp de büyülenmemek imkânsız. Mustafa doğma büyüme Kayserili olduğu halde, binlerce kere Döner’i görüp tattığı halde, o da her görüşünde büyülenir. Mustafa bana her gidişimde Döner’in efsanesini de anlatır. Bilir ki isterim. Yahut da hoşuna gider efsaneyi anlatmak…”
…Ve Osman Sarı
Taşa sevdalı yazarlarımızı anlattığımız bu yazımızı dilerseniz Kahramanmaraşlı şair-yazar Osman Sarı’nın “Taş Gazeli” ile tamamlayalım;
“Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Bir katılıktır, dinamit söker mi yürekleri
Başın bir kez bu kalbe çarpmasın ey taş senin
Kazmayı kayalara değil kalplere vur ey
Ferhat niçindir kırdığın bunca taş senin
Anne seninle bağrın döğer gider mi acı
Hanidir Ferhad’dan aldığın ders taş senin
Sen de mi taşla bir oldun ey sevgili
İşitmez oldun beni kalbin taşdan taş senin
Ölüm sendendir bana nedir taşlamak beni
Bana güldür çiçektir attığın her taş senin
Gözünü dikme taşa işte parça parçadır
Şimşektir bir bakışın dayanır mı taş senin
Deprem değildir dağı ve beni sarsan
Bir bakışın komaz taş üstünde taş senin
Niçin çıktın dağlara evren çöl oldu leyla
Topuğun öpmek için toz oldu dağ taş senin”