“Sevda Yüklü Kervanlar” çocukluğumdan geçer!
“Müslüm” filmini heyecan ve ilgiyle izliyor, seslendirilen şarkılara, türkülere tempo tutarak hafif sesle iştirak ediyorum. Ancak başroldeki Timuçin Esen o şarkıyı, evet evet o şarkıyı söylemeye başladığında artık kendimi ve zamanı tutamıyor, gözyaşları içinde ışık hızıyla çocukluğuma, Diyarbakır’a gidiveriyorum.
Ofis semtinde Yenişehir Polis Kooperatif Evleri’nde oturuyoruz. Hava astsubayı babamın “Şark hizmeti” dolayısıyla bu güzel, bu kadîm şehirdeyiz. Ben de kız kardeşim Emine ile birlikte Bağlar semtiyle sınır teşkil eden tren yolunun kenarındaki Şair Sırrı Hanım İlkokulu’nda okuyorum.
Annem bir gün rahatsızlanıp ameliyat oluyor. Apandisit diye hatırlıyorum. Onu birkaç gün göremiyoruz. Evde büyük bir boşluk var. Üçümüz de çocuğuz. Ben 11, Emine 8, Reşat da 4 yaşında. Emel ise, doğmak için yeniden İzmir’e dönmemizi bekliyor.
Hafta sonu babam bizi Askeri Hastaneye, annemizi ziyarete götürüyor. Sevinçten uçuyoruz. Merdivenleri koşarak aşıyor, annemi arıyoruz. Odasını bulduğumuzda en küçüğümüz, henüz “ana kuzusu” olan Reşat hemen anneme sokuluyor. Onu sımsıkı kucaklayıp öpen annemin gözleri doluyor.
Oda arkadaşı da sıcak, konuşkan bir hanım. Malûm, hastane arkadaşlıkları askerlik gibi kolay unutulmaz. İşte o hanımın sesi güzelmiş ve o yıl çok moda olan “Sevda Yüklü Kervanlar”ı çok güzel, çok içten söylüyormuş. Annem hastaneden çıkıp eve gelince bu şarkıyı ara sıra söyler, radyodan duyduğunda da hüzünlenirdi. Daha sonra sokakta şarkı-türkü sözleri basılı kâğıtları bağırarak ve moda bir şarkıyı söyleyerek satan gezgin destancılardan da bu güzel şarkıyı duyuyor ve çocukluk hafızama iyice kazıyorum.
Yıllar sonra öğreniyorum ki, bu eser, rahmetli “Müslüm Baba”nın 1969 yılında çıkardığı ilk plağında yer alıyormuş. Şarkıyla aynı adı taşıyan bu plakla meşhur olmuş. Söz yazarı ve bestekârı, Gürses’in yakın arkadaşı, “Bebili Mehmet” lakabıyla anılan Adanalı sanatçı Mehmet Genç’miş. Müslüm Gürses’in de söz ve müziğe katkısı olmuş. Plağın arka yüzündeki şarkı ise “Vurma Güzel Vurma” imiş.
Hâlâ severek dinleyip söylediğim, zaman zaman da ıslıkla çaldığım bu muhteşem eser bana Diyarbakır’ı, rahmetli babamı ve çocukluğumu hatırlatıyor. Kısacası, “Sevda Yüklü Kervanlar” sadece o sevgilinin kapısından değil, benim çocukluğumdan da geçiyor!
Sevda yüklü kervanlar
Senin kapından geçer
Aşk şarabını içenler
Yârin derdine düşer
Bu han garip yatağı
Bülbül derdim ortağı
Aşkın söyletir beni
Feryat feryat
Aşkın ne zor şey imiş
Düşmeden bilemedim
Eller erdi murada
Ben murada ermedim
Bu han garip yatağı
Bülbül derdim ortağı
Aşkın söyletir beni
Feryat feryat