HİCRANLI TÜRKÜLER
“Söyle evlâdım, diye teselli ederdi annem beni. Söyle de içine hicran olmasın. Hicran oldu anne!”
Oğuz Atay, “Tehlikeli Oyunlar” isimli eserinde derdini içine atanların ya da paylaşacak kimsesi olmayanların “hicranlı” hallerini böyle anlatır. Nitekim ismini bilemediğimiz ozanımız, çok sevilen o türküde “Çekemem bu derdi de yavrum bölek seninle” diye boşuna seslenmemiştir.
Hicran yine hicran!
Söylenirken bile bir hüznü, kederi, burukluğu, melânkoliyi, acıyı bünyesinde taşıyan bu içli kelime, son aylarda severek dinlediğim iki türküde karşıma çıkıverdi. Aslında ikisinin de sözlerinde direkt “hicran” kelimesi yok! Ama hicran yarasını öyle güzel anlatmışlar ki, aklıma hemen rahmetli Oğuz Atay’ın girişte alıntıladığım cümleleri geliverdi.
“Gülüp Oynadığım Ele Karşıdır”
İlki, Taşeli’nin gururu, Mut’lu hemşehrimiz Musa Eroğlu’nun meşhur ettiği “Candan İleri” yahut “Bizim Pencereler Yele Karşıdır” adlarıyla bilinen türkü… Sözleri Karacaoğlan’a, müziği Haydar Kutluer’e ait olan bu eserin bence en çarpıcı bölümü “Girebilsen şu sinemde neler var/Gülüp oynadığım ele karşıdır” dizeleri... Ozanımız burada, “kan kusup kızılcık şerbeti içtim” diyenlerin, içi kan ağlasa da belli etmeyenlerin, kısacası hicran yarası taşıyanların o büyük yalnızlığını çok etkileyici biçimde dile getirmiş.
“El Sanır Sağ Gezerim”
Diğeri ise çok sevilen bir Elâzığ türküsü: “Bülbülüm Bağ Gezerim.” Mehmet Özbek’in Hafız Osman Öge’den alıp derlediği ve “Uy Uy Demeye Geldim” diye de bilinen bu türkünün en hicranlı bölümü de “Yüz yerde yüz yarêm var/El sanır sağ gezerim” dizeleri değil midir?
Bu iki sevilen türkümüzün bünyesinde barındırdığı acının haricindeki diğer bir ortak noktaları da “el” kelimesi… İlk türküde “Gülüp oynadığım ele karşıdır”, ikincisinde ise “El sanır sağ gezerim” denilmesi “El âlem ne der?” merkezli yaşantımızın da bir özeti gibidir.
Gelin, bu hicranlı yazımızı bir Diyarbakır türküsünün yine “el âlem” merkezli sözleriyle tamamlayalım;
“Vurmayın arkadaşlar ben yaralıyam.
El âlem al giymiş, ben karalıyam.”