BAŞ DÖNDÜREN “CEVİZ AĞACI”
Cem Karaca’nın uzun bir ayrılıktan sonra yurda dağarcığında birçok besteyle gümbür gümbür döndüğü tarih… 29 Haziran 1987… Sanatçı, sıkıyönetimin baskıları yüzünden 1979 yılında gittiği Almanya’dan vatanına tam sekiz yıl dönememiş, ardından 12 Eylül cuntasınca vatandaşlıktan bile çıkartılmıştı. İşte bu zorunlu sürgün döneminde vatan hasretiyle birçok beste yapan Karaca, Başbakan Turgut Özal’ın girişimleri sonucunda yurda döner dönmez “Merhaba Gençler ve Her Zaman Genç Kalanlar” isimli albümünü çıkarmıştı. Bu albüm o yıl en çok satanlar arasına girmişti.
Fazıl’ı dört döndüren o şarkı
İçindeki 12 şarkının tamamı da beğenilmişti ama “Ceviz Ağacı” sözleri kadar müziğiyle de çok sevilerek, kısa sürede gönüllerde taht kurmayı bilmişti. Bu kaseti ben de almış ve İzmir Balçova’daki evimizde teybe koyarak sık sık dinler olmuştum. Albüm çıktığında ilk evladımız Fazıl Yılmaz üç yaşındaydı. Kızımız Zeynep ise henüz yeni doğmuştu.
Sarı kıvırcık saçlarıyla çok tatlı, çok uslu bir çocuk olan Fazıl’ın da bu albümdeki favori parçası “Ceviz Ağacı”ydı. Kaset çalarken sıra o parçaya geldiğinde oturma odamızın ortasındaki orta boy sehpa etrafında müzikle uyumlu olarak yavaş yavaş dönmeye başlardı. Ancak finale doğru Cem Karaca o gür sesiyle nakaratı oldukça hızlı bir şekilde söylemeye başlayınca oğlum da hızlanır, şarkının sonunda ise yorgunluktan dili bir karış dışarıya çıkardı. Dört dönen Fazıl’ı gözlerimizle takip etmekten bizim de başımız dönerdi.
Usta sanatçımız, 1990 yılında da “Yiyin Efendiler” albümünü yayınladı. Karaca bu albümdeki "Oh Be!" isimli şarkısında, kendisini "dönek" diye adlandıranlara cevap olarak "Ben döneksem döndüm diye memleketime / Döndüm baba döndüm işte oh be" diyerek cevap vermişti.
“Merhaba Rıfat”
Cem Karaca yurda döndüğü sıralarda ben de İzmir’de aktif gazetecilik yapıyordum. Özellikle bana gelen kültür-sanat programlarını kaçırmamaya çalışırdım. Aziz Nesin tarafından kurulan Bilar A.Ş.’nin İzmir Şubesi de etkinliklerini dikkatle takip ettiğim kurumlar arasındaydı.
1991 yılının mart ayında faksla gelen programda Cem Karaca’nın şubede bir sohbette bulunacağını öğrenince çok sevindim. Kendisini muhtemelen 1975 yılında babamın bizi ailecek götürdüğü İzmir Fuarındaki bir açık hava gazinosunda sahne aldığında uzaktan görmüş ve şarkılarını dinlemiştim. Bu ikinci görüşüm olacaktı. Üstelik bu defa çok yakından… Belki soru sorma şansını bile bulabilecektim.
O gün Bilar A.Ş.’nin tarihî bir binada yer alan Alsancak semtindeki şubesinde çok güzel bir sohbet gerçekleştirdi. Ben de küçük salonda bulunan az sayıdaki şanslı izleyici gibi kendisini keyifle dinledim. Ve o günün hatırası olarak bana “Merhaba Rıfat” diye imzaladığı “Yiyin Efendiler” isimli kasetini gözüm gibi sakladım.
Cem Baba’nın Nâzım Hikmet’in aynı adlı şiirinden bestelediği “Ceviz Ağacı” isimli şarkıyı her duyduğumda, İzmir Balçova Ata Caddesi Avcılar Kulübü karşısı Şükrü Kanatlı Sokakta bulunan Murat Apartmanının birinci katında üç numaralı mütevazı dairedeki mutlu günlerime dönerim. Henüz üç yaşındaki oğlum Fazıl, teypte çalan “Ceviz Ağacı” şarkısı eşliğinde sehpanın etrafında dönmeye başlamıştır bile…
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.