BU YARA BAŞKA YARA
Bu yara başka yara dostlar! Bu yara vefasızlık, ahlâksızlık, hırsızlık yarası! Bu yara “intihal” yarası! İntihal yani Türk Dil Kurumu’nun kısa tanımıyla “aşırma”. Yaygın anlamıyla edebi, akademik hırsızlık! Özellikle üniversite dünyasında bazı akademisyenlerin maalesef sıkça başvurduğu bir yöntem.
Elimde Kayserili yazar Nurkal Kumsuz’un biyografik eseri “Emir Kalkan” var. Son yıllarda arka arkaya biyografik kitaplar kaleme almaya başladığım için bu eseri de merak ve dikkatle okumaya başlıyorum.
Tanıdığım, sevdiğim ve Silifke’deki kitap okuma grubumuza bazı eserlerini tavsiye ettiğim rahmetli Kalkan’ın hayatını anlatan bu çalışmanın daha ilk sayfalarında yer alan bir “intihal” hikâyesi yüreğimi burkuyor. Hikâye ve denemeleriyle tanıdığımız Kayserili Emir Kalkan ağabeyimiz meğer genç yaşta ünlü bir şair olmanın eşiğinden dönmüş. Bir gazetede gördüğü şiir antolojisi reklamında verilen adrese yayınlanmak üzere yolladığı üç şiiri organizatör tarafından sahiplenilmiş. Antoloji çıkmadığı gibi, gönderdiği 30 liraya da el konulmuş. Üstelik bu üç şiirin ikisi bestelenerek dillere pelesenk olmuş.
Daha yolun başında hevesi kırılan Kalkan şiirden uzaklaşmış. Ama hoş, bu durum belki de başka bir hayra vesile olmuş. Bu tarihten sonra usta işi denemeler, hikâyeler, araştırma ve derlemeler kaleme almış. Şiirden uzaklaşmış ama edebiyatın diğer dallarında çok güzel eserler üreterek “Kayseri’nin gururu” haline gelmiş.
Beni çok üzen bu “intihal” olayını, gelin Nurkal Kumsuz’un kaleminden okuyalım;
Şiirle başladı
“Yazı hayatına şiirle başladı. İçinde bulunduğu ortamın, özlemlerinin, hayalinin, hayata bakışının dışa vurumu olan şiirlerinde âşık tarzının şekil özelliklerini kullandı. Yazdığı ilk şiirleri, çevresinde edebiyatla uğraşan olmadığı için kimseye gösteremedi.
1965 yılında resimli, ucuz gazetelerin birinde şiir antolojisinin hazırlanacağına dair bir ilan görür. Heyecan ve heves içinde verilen adrese birkaç şiir gönderir. Gelen karşılıkta antoloji çıkarmanın zorluklarından bahsedilerek her şiir için on lira istenir. Mektubun son kısmında şiirlerin kabul edilmesinin ya da paranın iade edilmesinin bir garantisi olmadığına dair bir not da vardır.
Kiraladığı el arabasıyla hamallık yapar ve parayı toplar. Verilen adrese üç şiiriyle birlikte 30 lirayı gönderir. Ama ne antoloji çıkar, ne de sonuçla ilgili bir haber alabilir.
Ajda Pekkan’a şarkı olmuş
Emir Kalkan, antolojiye gönderdiği ‘Özleyiş’ başlıklı şiirinin, 1968 yılında Atina’da düzenlenen Uluslararası Apollonia Müzik Festivali’nde ünlü sanatçı Ajda Pekkan’ın söylediği ve dördüncü olan ‘Özleyiş’ şarkısının sözleriyle aynı olduğunu şaşkınlıkla görür.
“Terk-i diyar ettim ta ki ezelden
Gezsem su dünyayı derman var mı ola?
Tanışsam âlime, sorsam dünyaya
Ölümden öteye yol var mı ola?
Çıksam sahralara, çöllere, dağlara
Bana sinesinde yer var mı ola?
Dolaşsam dünyanın dört bir yanını
Kalp yarasına derman var mı ola?
Ümitlerim kırıldı eşten dosttan
Herkesten, her yandan
Yalvarsam, haykırsam, derman arasam
Herkesten, her yandan…”
Ancak, Selçuk Başar’ın bestelediği ‘Özleyiş’in söz yazarı olarak Zeki Uluruh gözükmektedir. Bu duruma çok kızar ve o şahsa bir mektup yazar. Gelen cevap; ‘Siz şiirlerinizi bana sattığınıza dair bir kâğıt yazıp gönderin. Ben de size biraz para göndereyim, bu işi kapatalım’ şeklindedir.
Kalkan hakkını aramaya çalışır fakat o zamanın şartları ve imkânlarının kısıtlılığı yüzünden bir sonuca ulaşamaz.
Zeki Uluruh’un 1970’de kendi yayını olarak çıkardığı şiir kitabına da adını veren Özleyiş’in Emir Kalkan tarafından yazılan orijinali şöyledir;
“Terk-i diyar ettim ta ki ezelden
Gezsem su dünyayı derman var m’ola?
Tanışsam âlime, sorsam dünyaya
Ölümden öteye yol var m’ola?
Çıksam sahralara, çöllere, dağlara
Bana sinesinde yer var m’ola?
Dolaşsam dünyanın dört bir yanını
Kalp yarasına derman var m’ola?
Yalvarsam mızraba, danışsam sana
Acep bu yerde vefa var m’ola?
Çürüdüm, tükendim, sarardım, soldum
Kesseler başımı kan akar m’ola?
Mecnun gibi gezsem çölü, dağları
Acep o güzelden haber var m’ola?
Darılmadım ona darıldım desem
Acep bana derdin derman m’ola?
Ümit kestim eşten, dosttan, her yandan
Hakkın dergâhına beylik var m’ola?
Yalvarsam, dert yansam ulu Tanrı’ya,
Affedip günahımı “kulum” der m’ola?”
Ardından “Bu Yara” öfkesi
Henüz bir şair adayı olan Emir Kalkan’ın öfkesi ve hayal kırıklığı ‘Özleyiş’ şiiri ile bitmez. ‘Bahçeler gülün açar’ mısraıyla başlayan ‘Bu yara başka yara’ şiirinin de yine Zeki Uluruh tarafından sahiplenildiğini/çalındığını öğrenir.
Muzaffer İlkar’ın Hicaz makamında bestelediği, Zeki Müren’den Mediha Şen Sancakoğlu’na kadar pek çok ünlü sanatçının okuduğu, TRT Müzik Dairesi TSM repertuarında 13088 kayıt numarası ve ‘Bu yara başka yara’ adıyla yer alan şarkının sözleri şöyle;
Bu yara başka yara
Dertliyim yârdan yana
Zalim gurbet elinde
Kimsem yok, derdim yana!
*
Bahçeler gülün açar
Bülbüller figan saçar
Ne zalim yâr sevmişim
Darda bırakır kaçar
*
Kar yağdı ayaz oldu
İçerim dertle doldu
Başka derman yok imiş
Gözyaşım derman oldu
*
Bahçeler gülün açar
Bülbüller figan saçar
Ne zalim yâr sevmişim
Darda bırakır kaçar
*
Gözlerim görmez gayrı
Ağlarım zarı zarı
Bu gurbete düşeli
Yârimden kaldım ayrı
*
Bahçeler gülün açar
Bülbüller figan saçar
Ne zalim yâr sevmişim
Darda bırakır kaçar.
Emir Kalkan, bu olumsuz gelişmelerden sonra şiirde ısrar etmeden hikâye denemeleri yazmaya başlar.”
(Emir Kalkan, Nurkal Kumsuz, İncir Yayıncılık, Eylül 2017, Sayfa: 13-17)
Gözlerinin içinde neler görürüm neler?
Yaptığım araştırmalarda merhumun “Gözlerinin içinde neler görürüm neler” isimli bir şiirinin daha bestelendiğini ancak bu defa hakkının teslim edilerek güfte sahibi olarak resmi kayıtlara geçtiğini tespit ettim. Hicaz makamındaki bu şarkının bestekârı ise İsmail Ötenkaya.
Mağdur edenin mağduriyeti
Bu arada Kıbrıs’ta yayınlanan günlük Akın Gazetesi’nin 6 Ağustos 1968 tarihli nüshasında yer alan şu haberde Zeki Uluruh’un mağduriyetinden bahsedildiğini hayretle gördüm;
“Şair Zeki Uluruh ‘Özleyişin sözleri bana aittir’ dedi.
Zeki Uluruh “Apollonia Melodi Festivali”nde dördüncü olan Selçuk Başar’ın ‘Özleyiş’ bestesinin sözlerinin kendisine ait olduğunu söylemiştir. ‘Aşk Nezlesi’ adlı kitabındaki ‘Bilmem’ şiirinin Başar tarafından tahrif edilerek ve birtakım ilâveler yapılarak festivale götürüldüğünü iddia eden Uluruh, bu konuda şu açıklamayı yapmıştır:
‘Özleyiş, kitabımın 24. sayfasındaki 'Bilmem’ şiirimin birtakım eklemeler, çıkarmalar ve tahrifler sonucu aldığı şekilden ibarettir. Şiirimdeki ilk iki kıt‘a aynen alınmış, son dörtlük de değişikliğe uğratılmıştır. Başar’ın, şiirimi benden izin almadan besteleyip festivale götürmesi ve ‘Söz ve müzik bana aittir’ diye sunmasını iyi niyetle bağdaştıramıyorum.”
Ortada gerçek bir haksızlığın bulunduğunu ve bunun giderilmesi için her kapıya başvuracağını sözlerine ekleyen Zeki Uluruh ‘Düşünüyorum da, Selçuk Başar, festivalde, ‘bestemin sözleri Türk Şairi Zeki Uluruh’a aittir’ demiş olsaydı, ne kaybederdi, bilemiyorum.” demiştir.”
Cumhuriyet Gazetesi arşivinden bulduğum 3 Ağustos 1968 tarihli bir kupürde de “Özleyiş”in güftesi bir şiirden çalınmış” başlıklı haberi görüyorum. Yine aynı gazeteye ait 22 Ekim 1968 tarihli bir haberde ise Uluruh’un “Özleyiş”i, çaldığını iddia ettiği bestekâra sattığını öğreniyorum. Bu kısa haber de aynen şöyle;
“Şair Uluruh ‘Özleyiş’i sattı
Atina Müzik Festivalinde ikincilik kazanan ‘Özleyiş’ adlı şarkının yazarı Şair Zeki Uluruh, dün güftesini Bestekâr Selçuk Başar’a satmıştır.
Uluruh, bir süre önce kendisinin telif hakkı verilmediği nedeniyle mahkemeye başvurarak, bu şarkı hakkında tedbir kararı almış ve piyasada okunmasını yasaklamıştı.”
Evet haber aynen böyle! Yani Uluruh’un da zaten çalıntı olan güftesinden dolayı mağdur (!) olduğunu, ancak Emir Kalkan’ın yapamadığını yaparak hukuki yoldan hakkını (!) aradığını ve çaldığını iddia ettiği bestekâra satarak iyi bir para kazandığını anlıyoruz.
Muttasıl kanayan yaramız
Bu bilgilere ulaştıktan sonra şimdilerde önce Ajda Pekkan’dan ‘Özleyiş’i, ardından da çok sevdiğim ama söz yazarının “o” olduğunu maalesef yeni öğrendiğim ‘Bu yara başka yara’yı dinleyerek rahmetliyi anıyorum. Şairliğine engel olan ve son olarak Yakacık Darülaceze Huzurevi’nde kaldığını öğrendiğim, hayatta olup olmadığını bilmediğim o intihalciye, hırsıza da kızıyor, hırslanıyorum.
Bu yara başka yara dostlar! Bu yara vefasızlık, ahlâksızlık, hırsızlık yarası! Bu yara “intihal” yarası! Bu yara “muttasıl” kanayan yaramız!