BEYAZ ATLI
Cem Karaca, açık televizyonda o gür sesiyle çok sevilen bir şarkısını seslendiriyordu. Yatağında üzerine bir battaniye örtülmüş halde bacaklarını uzatarak oturan yaşlı adam ise bu eseri gözleri yaşarmış halde dinlemekteydi;
Beyaz atlı şimdi geçti buradan
Süvarisi can evinden vurulmuş
Çıksın dağlar, taşlar gayri aradan
Beyaz atın süvarisi yorulmuş
Bir zamanlar Kayseri çarşısında ve meydanında cilveli, gösterişli beyaz atıyla dolaşır, çoğu kimsenin hayranlık, bazılarının kızgınlık, bazılarının da haset dolu bakışları arasında trafikte araçların yanında yol alırdı. Hayatını kitaplaştırmak için, Hisarcık yolu üzerindeki evine ilk gidişimde atıyla dolaşmalarını gururla anlatmıştı;
“Beyaz, ‘cumbuşlu (cümbüşlü), oynak, cilveli bir attı. Hele üstünde benim gibi bir cengâver de olunca adeta dans ederdi. Şehrin içinde atla gezerken devletin polisi yol açardı bana… Ama trafik o zaman böyle yoğun değildi.”
Kayseri’nin namlı kabadayısı, delikanlısı Şemsettin Şemsettinoğlu, bu sözlerinin ardından oturduğu evin penceresinden, bir zamanlar adeta elleriyle kazarak kurduğu ve devrettiği tesislere iç çekerek baktı. Beyaz atın 80 yaşındaki eski süvarisi gerçekten yorulmuştu.
Mafya-kabadayı karşılaştırması
Onu asıl üzen, yıpratan, yoran; kendisi gibi son kabadayıların, son delikanlıların yerini mafya denilen “çakal” bozuntularının alması, kurt izinin it izine karışmasıydı. “Bu yüzden, mafyacılığın racona sığmayan bazı hallerine tavır koyup, bir köşede sessizliğe ve şanlı hatıraların tesellisine gömülmüştü.”
Görüşmemizin birinde “Mafya dediğin hırsız şebekesi. Onları ben hep kovalardım.” demiş ve şöyle devam etmişti;
“Adam dövmeyinen, adam vurmayınan kabadayı olunmaz. Kabadayılık jesttir, sempatidir, dürüstlüktür. Seveceksin, sayacaksın ki, sevilesin sayılasın. Adil olacaksın. Yalan konuşmayacak, aldatmayacaksın. 24 sefer cezaevine girmiş çıkmış insanım. Ama gücüm yeter diye, hayatımda hiçbir insana zevk için fiske vurmadım.”
Vefatından iki ay kadar önce tanıdığım, kısa sürede sevdiğim, bazı ziyaretlerimde birlikte türkü söylediğimiz yiğit bir insanı, Şemsettin Abi’yi, yarenliğine, muhabbetine doyamadan kaybettim. Hayat hikâyesini kitaplaştırmak için yaptığım ses ve video kayıtlarının çözümlerini hazırlarken aldım ölüm haberini…
Allah taksiratını affetsin. Rabbim, onun şahsında “delikanlılığın kitabı”nı yazabilmeyi bana, merhumun portrelerinden oluşan fotoğraf sergisini açabilmeyi de arkadaşım Muharrem Daşan’a nasip etsin.
Eskilerde başka anılar çağrıştırıyordu ama şimdilerde “Beyaz Atlı”yı Cem Karaca’nın sesinden her duyduğumda/dinlediğimde kendimi Şemsettin Abinin Hisarcık girişindeki evinde onunla tatlı tatlı “yarenlik” ederken buluyorum.
Fotoğraf: Muharrem Daşan