Çorap söküğü
Sabahın bir sahibi var…
Sinek pislemedik bir yere not düşmüşüm.
Hikâye bu ya…
Bir yaban domuzu holding kurmuş.
Tilki muhasebe müdürü olmuş.
Yılan personel işlerinden sorumluymuş.
Çakal satışın başına geçmiş.
Kurt dış ilişkileri yönetmiş.
Maymun pazarlama departmanının şefiymiş.
Durumu gören aslan dayanamayıp sormuş:
- Ne yapıyorsunuz?
Yaban domuzu kaşını çatıp cevap vermiş:
- Orman yasalarına göre ülkemize hizmet etmeye çalışıyoruz.
Hisse hep kıssadan çıkar.
Kıssadan hisseye ihtiyaç yok sanırım.
*
Ne güzel demiş Mevlana:
- Önce fareyi defet, sonra buğdayı topla.
Hikâye bu ya…
Üstü açık köyde.
Muhtargillerden.
Bezelyenin oğlu.
Nohudun torunu.
Mısırın yeğeni.
Fasulyenin kardeşi milyon kere arsız, milyon kere hırsız, ‘on yüz milyoncuk’ uğursuz varmış ki farenin adı çıkmış dokuza inmiyormuş sekize.
Yiyen yiyene.
Kıyan kıyana.
Çalan çalana.
Hisse hep kıssadan çıkar.
Kıssadan hisseye ihtiyaç yok sanırım.
*
Aksırıncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yiyip şişen üstü açık köydekilere...
Dünyaya kazık çakmışçasına, hiç ölmeyecek gibi yaşayıp kul hakkı yiyen muhtargillere…
İnsanlara leke sürmeyi, kara çalmayı, iftira atmayı huy edinmiş bezelyenin oğlu, nohudun torunu, mısırın yeğeni, fasulyenin kardeşine…
On parmağında on kara; arsız, hırsız, uğursuzgillere Ruhi Su sözcükleriyle desem ki:
“Sabahın bir sahibi var…”
*
Bitirirken…
Biliyorum.
Biliyorsun.
Biliyor.
Biliyoruz.
Bir de gece biliyor:
“Sabahın bir sahibi var.
Sorarlar bir gün sorarlar.”
Sesim üstü açık köye ulaşır mı bilmiyorum:
- Yakındır o günler, yakındır elbet!