BAŞKENT’TEN SELAM
MEVLÂNA YILI
Mevlâna Celaleddin-i Rumi’nin ünü, Türkiye hudutlarının dışına taşmış ve dünyadaki hayranları çoğalmıştır.
Şiirlerini Farsça yazmış olsa da Mevlâna Türk’tür ve bizimdir.
Mevlâna’nın dünyada, geniş çapta üne ulaşmasının en önemli nedeni, onun fikirleridir. O hümanisttir; insanın insanı sevmesinden yanadır. “Gel!” çağrısı, temel felsefesinin esasını teşkil eder. Bir başka söyleyişle, Mevlâna’nın, “Gel, yine gel, yine gel / Ne olursan öyle gel” çağrısı ile Büyük Atatürk’ün, “Yurtta sulh, cihanda sulh” sloganı, aynı temel felsefeye dayanır. Bu felsefe, Türklüğün büyük özelliğidir. Çünkü Türkler, tarihin her devrinde, insana insan olarak değer vermişlerdir. Öyle olmasaydı, bugün Balkanlar’da bir tek Bulgar, Yunan, Sırp, Hırvat vb. kalmazdı!..
Mevlâna’mız, bilindiği üzere her yılın, aralık ayında Konya’da, törenlerle anılmaktadır. 17 Aralıkta Şeb-i Arus (düğün gecesi) ile sona eren törenler, halk kültürü açısından dünyanın ilgisini çekmektedir. Nitekim, “Dünya dini festivali”ne iştirak eden Mevlevi ekibi, büyük ilgi görmüştür.
Son yıllarda, Mevlâna ile ilgili törenler, İstanbul’da da düzenlenmektedir. Türkiye’de Mevlâna ihtifalleri ilk kez, Afyonkarahisar’da, bir avuç Mevlana Muhibbi tarafından düzenlenmiştir. Fakat o zamanki il yöneticilerinin ilgi göstermemeleri yüzünden sürdürülememiştir. Ama Konyalılar, konuyu hemen sahiplenmişler ve hâlâ devam eden anma düzenlemeleri yapmışlardır.
Mevlâna konusu, Türk kültürü ve turizmi açısından büyük önem taşımaktadır. Zira yabancılar, Mevlevi musikisine ve sema gösterilerine ve hatta Mevlevi giysilerine hayranlık duymaktadır. Dolayısıyla Yüce Mevlâna yüzyıllar sonra, Türk turizmine önemli katkıda bulunmaktadır.
Cumhurbaşkanımız Sn. R. T. Erdoğan, 20 Ocak 2023 Tarih ve 2023/1 No.lu Genelge ile bu yılı, “Mevlâna Yılı” olarak ilan etmiş, yıl boyunca, Ülkemizin her yerinde, Cumhurbaşkanlığı himayesinde anma törenleri yapılmasını buyurmuştur. Fakat Silifke ilçemiz ve hatta Mersin ilimiz dahilinde, yapıldı da ben mi duymadım?.. Yapılmadı ise yıl bitmeden yapılmalı ve bu çok değerli ve de önemli insanımızın felsefesi, halkımıza anlatılmalıdır. Esasen onun felsefesi, Farsça yazdığı, Türkçeye çevrilen şu şiirinden anlaşılmaktadır:
Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...
Ben yaşadıkça Kur'an'ın bendesiyim,
Ben Hz. Muhammed'in ayağının tozuyum,
Biri benden bundan başkasını naklederse,
Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikâyetçiyim...
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız,
Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir...
Güneş olmak ve altın ışıklar halinde,
Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim,
Gece esen ve suçsuzların ahına karışan,
Yüz rüzgarı olmak isterdim...
Aklın varsa bir başka akılla dost ol da, işlerini danışarak yap...
Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz,
Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz...
Hayatı sen aldıktan sonra ölmek, şeker gibi tatlı şeydir,
Seninle olduktan sonra ölüm, tatlı candan daha tatlıdır...
Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendini,
Bizim huyumuzla huylan, bize alış başkalarına değil...
Bir katre olma, kendini deniz haline getir,
Madem ki denizi özlüyorsun, katreliği yok et gitsin Beri gel, beri!
Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk?
Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik...
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol…