Çorap Söküğü
VİVALDİ ÇOK KIZACAK!
Büyük yazar olmak başka “burnu büyük yazar” olmak başkadır.
Ben hem ‘burnu büyük’ hem ‘boşta gezer’ yazarım.
E hem burnu büyük hem de boşta gezince Mersin’de, ‘hiçbir şey olmasa bile’ bana bir şeyler olur haliyle.
Çiçeği, meyveyi, renkleri karıştırdığım olur mesela. Şaşırır, şaşarım: Ayva sarı, nar kırmızı, Ahmet Yeşil mesela.
Ah bu ben!
Vivaldi çok kızacak. Mevsimleri de karıştırdığım olur mesela: İlkbahar, Yaz, Gülcan Kış.
Hele şu sıralar, hele… Baykuş kondu ya gülüme, hava durumu gibiyim. Sıcak, soğuk, rüzgâr, fırtına; kar, dolu bir de Abidin Yağmur.
Mesela dedim, mesela…
Bu ne çıldırtan denge Nigar? Yaprak dökerken bir yanım, bir yanım bahar bahçe…
Ah bu ben, ah o yitip giden sonbahar!
**
Ne diyordum Nigar?
Ah evet! Hele şu sıralar… Ahmet Hamdi’yim.
“Tuz Deposundan Taş Binaya” uzanan yolda kıskançlığım birdenbire infilak eder, kök maaşım erir de gider…
Ben bilirim, bilirim de Vivaldi bilmez. “Kök” sözcüğü Farsçadır, “maaş” ise Arapça.
Dilimize “ayan” olarak geçen sözcüğün soyu sopu “iyan” ve kökü Arapça.
İşte o birdenbire infilak eden kıskançlığımı, “Tuz Deposundan Taş Binaya” uzanan yolu ayan beyan edip, kitap kıyafeti giydirendir “Abdullah Ayan.”
Aç parantez.
2004 yılı yazında geldiği, doğup büyüdüğü coğrafyada Mersin’i ararken, burukluğunu, “yokluktan büyük bir yokluk” diye satırlara dökmüştü Mersinli büyük yazar, usta yazar İlyas Halil.
1954 yağmurları artık yağmasa da…
Petunia saksıları boş kalsa da…
1956 denizini ve de Nevin’in saçını dağıtacak rüzgârın nereye gittiğini bilen olmasa da… Renkler, kokular göçmüş olsa da…
Bir tatlı huzur, bir teselli bulduk “Tuz Deposundan Taş Binaya” giden yolda.
Mersin’in dününü bugüne ve de yarınlara taşıyıp İlyas Halil’e armağan eden Abdullah ağabeyimi kıskansam da gururlanır, alkışlarım. Bir kez yetmez, iki kez alkış tutarım. Baba Fuat gibi yani: Bir fazla!
**
Ne diyordum Nigar?
Ah evet! Dünya döndü bir gün daha… Taşucu’nun bağına duman çöktü Silifke’nin dağına…
Seher oldu Nigar’ım. Kapılmış gidiyorken bahtımın rüzgârına.
Sen bana, Vivaldi bana çok kızacak: Ah o yitip giden sonbahar!