BİLİNÇ KAPISINI ARAYAN İKİ DÜNYA!
Yaz mevsimi ile beraber Mersin Antalya yolunun, Çeşmeli Taşucu arası trafikle boğuşmaya başladı.
Akdeniz Sahil yolunun duble olması hatta Antalya’dan sonrasının da yolların genişlemesiyle yolun yoğunluğu geometrik olarak arttı.
Turizm bu vesile ile Antalya’dan doğuya doğru gelişirken bölge tarımı, ticareti ve nükleer gibi dev bir inşaatın devam ediyor olması, bölgeye yapılan çimento gibi büyük ölçekli sanayi tesisi yapılması, limanların devreye girmesi ile yol yoğunluğu çok arttı.
Turizm ve özellikle bayram vesilesi ile iç turizm hareketi ile bu yoğunluğu yol kaldıramadı.
Bölge halkı tam bu zamanda yılan hikayesine dönen seçim vesilesi ile yapılması için olur verilen Çeşmeli-Taşucu otoyolu için tekrar sesini yükseltmeye başladı.
Çeşmeli-Taşucu otoyolu açılsın!
Devlet bizi unuttu!
Siyasiler bir şey yapmıyor! Bölgemizden vekil çıkmıyor!
Siyasiler halkı düşünmüyor serzenişi?
Şikayetler, sıkıntıların dile gelmesi hükümete taraf olanın savunması, muhalefet tarafının kızgınlığı nefreti gibi harekete geçememiş dilek ve istekler manzumesi sıralanıp gidiyor.
Peki bu sorunun sahibi kim?
Bence halk!
Halk işin patronu, yetkiyi veren o… Denetleyeni kim halk yani kamuoyu; peki iş neden yürümüyor?
Çünkü patron işi sahiplenmiyor!
Halk; iktidar ve muhalefet fark etmez sorunun özünü sahiplenip gündeme getiremiyor. Sorunun tarafı değil partisinin tarafı oluyor.
Mesela bana göre kahve sohbetleri, ev gezmeleri, her türlü toplantı, siyasi ve sivil toplum organizasyonlarının konusu bu olmalı.
Bir konu ne kadar konuşulursa, ne kadar düşünülürse o kadar olgunlaşır.
Birileri bizim adımıza bu problemi çözmez çözemez.
Velev ki çözmek istedi hatta öyle bir imkanı da var ve tam o zaman lobi faaliyeti yüksek, projesine sahip çıkan bir şehir, grup, sivil toplum örgütü; halkı da arkasına alarak hükümete baskı yaptı diyelim:
Sadece şikâyet eden, zaman zaman harekete geçen Çeşmeli Taşucu Otoyolu mu yapılır yoksa o baskı yapan, konusuna sahip çıkan şehir ya da grubun işi mi yapılır?
Bence ikincisi.
Düşünün bir memleketin iktidar ve muhalefet siyasileri, sivil toplum örgütleri, esnafı, sanayici ve ticaret adamı, halkı kentin sorunu ile ilgili tutarlı ve kararlı bir adım atmıyor o kent gelişebilir mi?
Gelişmez, gelişemez kimse sizi geliştiremez.
Bu sadece Silifke açısından değil; bugün Anadolu’da birçok şehir; potansiyeline göre hak ettiği gelişmeyi gösteremiyorsa bu bilince ulaşamamasından dolayıdır.
Düşünün Konya Sanayisi büyüklük beceri, deneyim, kabiliyet olarak Gaziantep Sanayisi ile yarışır olması gerekirken 2022 yılı Gaziantep İhracat olarak 10,5 milyar dolar iken Konya 2022 ihracatı 3.5 milyar dolarda kalmıştır.
Neden?
Sahip olduğu potansiyele uygun bilinç geliştiremediği için…
O zaman Devletin patronu halk, ekonominin patronu sanayiciler seçtikleri, vekâlet verdikleri organları aracılığı ile potansiyeline uygun projeleri hayata geçirecekler.
Kimse dışardan o şehri harekete geçiremez.
Eğer; halk, sanayici ve onun temsilcileri harekete geçmeden o memleketlerde değişim oluyorsa o değişim ve gelişim başka güçlerin faydasına oluyordur.
Yani memleket yavaş yavaş elimizden kayıyordur.
Bu anlattıklarım bilinç kapısına gelen birinci yolun yolcuları.
Bir de özel sektörde gelişen bir şirketin almış olduğu kararlardan bahsederek bilinç kapısına gelen ikinci yolun yolcularından örnek vereceğim.
Düşünün sektöründe hızla büyüyen bir firma öyle bir ana geldi ki; gelişmenin de kapısını zorlama bilincine erişerek başka bir boyuta geçiyor.
Nasıl?
Öncelikle varmak istediği gelişmenin rüyasını görerek.
Her türlü meşakkate, düşe kalka zorluğa rağmen geldiği yerle yetinmeyerek sektöründe stratejik bir konumlanmayı hedef seçerek kararlı ve tutarlı bir gayretle yol alıyor.
Hedefine inanan bir ekip kuruyor. Ekibini aklı ve ruhu ile senkronize ediyor. Tabi bu hemen olmuyor. Yirmi yılın tecrübeleri yaşanmışlıkları deneyimleri ile olgunlaşan gelişme iklimi ile…
Bunun için riskler alıyor, aldığı riskleri minimize eden stratejiler geliştiriyor.
Tasarlıyor, tasarısını uygulanabilir projelere döküyor.
Bilmediği yetemediği yerlerde aklından, tecrübelerinden, deneyimlerinden faydalanabileceği beyinleri ekibine dahil ederek yönetiminin manyetik alanını güçlendiriyor.
Danışma kapısını aralayarak stratejik karar vermenin risklerini paylaşıyor.
Geleceğini planlı yönetim ilkelerinin üzerine inşa ederek firmanın gelecek nesle emin adımlarla teslim edecek şeklide organizasyon planlamasına geçiyor.
Geçmişten gelen bilgileri doğru analiz ederken geleceğin tasarılarını da rakamlara yükleyerek bütçe ile yönetim kapısını zorluyor…
Her şeyden önemlisi bunu gerçekleştirecek ekibi kurarken aynı zamanda ekibin uyum içinde çalışabilme şartlarını da uygulama gayreti ile taktik ve stratejileri içeren uygulama projelerini çalışıyor.
Yani potansiyeline uygun gelişme iklimini hazırlama konusunda yüksek bir arzu bu gayrete yoldaşlık yapıyor.
Gelişme yolunda öz eleştirinin devreye girmesi aynı zamanda hedefe yürüyüşte duygusallığın yerine aklı ve bilincin koyulmuş olması gelişmenin samimiyetini ve gerçekçiliğini güçlendiriyor.
Yol uzun ama samimi yürüyüş işi kolaylaştırıyor. Ben daha da kolaylaşacağına inanıyorum.
Bu yürüyüş sadece bir şirketin parasal büyümesi değil aynı zamanda sektörünün lokomotifi olmayı hedeflemiş bir gelişmenin de ayak sesi.
Tabir caizse sektörün stratejik gücü olarak küresel piyasada konumlanma hedefi sadece sektörü değil ülkenin de hedeflerine omuz veren iddialı bir hedef.
Sektöre ve bulunduğu bölgenin de lokomotif özelliği taşıyan gücü olarak ekonomi satrancında ŞAH çekecek sonuç alıcı hamle.
Şimdi soruyorum;
Bir halk ve ekonominin patronluğunu yapan işletmelerin dünyası ile bir girişimcinin bilinç gelişimini gösteren gelişim dünyası; hangisi bilinç kapısını aralayıp gelişme boyutuna geçebilir?
Size bir soru daha?
Şirketinizin, memleketimizin bilinç kapısını aralamak için bir fikri var mı?