Çorap Söküğü
“GEL GİTME KADIN…”
Sene, 934.
Çankaya Köşkü’nde bir akşam...
Saz heyeti, Atatürk’ün sevdiği şarkıları icra ediyor.
“Dünyanın İlk Kadın Savaş Pilotu”, Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen, o sıralar 20 yaşlarında ve “Paşa Baba”sının yanı başında. Kılıç Ali ve Başyaver Salih Bozok da sofrada. Sohbet derin. Atatürk çok neşeli.
Saz heyeti Selahattin Pınar’ın “Gel Gitme Kadın” şarkısına başlayınca Atatürk durgunlaşıyor, susup şarkıya dikkat kesiliyor.
Paşanın ani hüznünü fark eden masadaki konuklar da kadehlerini, çatallarını usulca bırakıp, susuyor.
Atatürk, başını tabağa eğiyor, gözlerinden yaşlar süzülüyor ve göğsüne doğru akarak, gömleğini ıslatıyor. Bu, onun konukları yanında ilk ve son ağlayışı.
**
Şimdi ağzımı kapayıp susayım da sonra neler olmuş Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’den dinleyelim:
“Atatürk’ün sofrası bir okuldu. Müziği pek severdi. Müzisyenleri davet eder, dinler, çok kere de iştirak eder, beraber söylerdi. O akşam yine müzisyenler gelmişti. Selahattin Pınar, ‘Gel Gitme Kadın’ı söylüyordu. Baktım Atatürk’ün gözleri dolu dolu idi. Onu ilk defa böyle görüyordum. Hemen içimden ‘Acaba bir kadın mı? Tazelenen eski bir hatıra mı?’ diye düşündüm. Sabah olunca bizi çağırdı. Bir âdeti vardı. Toplantıların ertesi günü ‘Akşam nasıl geçti?’ diye sorardı. Aynı soruyu sordu.
- Güzeldi paşam, fakat bir şarkıda sizin gözleriniz yaşardı. Biz de üzüldük, dedim.
Hiçbir şey söylemedi ve durdu.
-Yak şu sigaramı kızım, dedi.
Bir saat sonra beni çağırttı:
- Hazırlanın çiftliğe gidiyoruz, dedi. Hazırlandık, yola çıktık.
Atatürk, yaver Cevat Abbas ve ben aynı arabadaydık. Çiftliğe doğru yaklaşıyorduk ve ben hâlâ dün akşamki gözyaşlarının nedenini düşünüyordum. Atatürk, Cevat Abbas’a seslenerek,
- Bak Cevat, biz Anadolu’ya çıktığımızda bir marş söylerdik.
Cevat Abbas cevap verdi:
- Dağ başını duman almış Paşam.
Başladık hep bir ağızdan marşı söylemeye. Bana döndü,
- Ya, biz Anadolu’ya çıktığımızda altımızda kırık dökük bir arabayla yine kırık dökük yollar üzerinde dolaşırken bu marşı söylerdik, çocuğum.
Baktım, yine gözleri yaşarmıştı. Yine, ‘Yak, şu sigaramı kızım’ dedi. Bir akşam önceki toplantıda onun gözyaşları ile bir kadın ilişkisi kurmaya çalıştığım için utandım. O zaman ve daha sonraki günlerde iyice anladım ki, o hemen her zaman hatta mesut bir eğlence anında dahi, acı tatlı çeşitli memleket hatıralarıyla yaşar.” (*)
Bitirirken…
Dünya Kadınlar Günü’nde sözü Selahattin Pınar’a bırakmanın zamanı geldi:
“Gel, gel gitme kadın
Ruhumu hicranına yakma, hicranına yakma
İnlet beni, öldür beni, ağyara bırakma
Karşında esirim, bana düşman gibi bakma!”
(*) “Sabiha Gökçen’le Sohbet, Havacılık ve Spor Dergisi, 1937/193.”