ÇINAR…
Çınar ağacı Anadolu’nun simgesi olup, ulu bir ağaçtır. Herkes gibi bendeniz de çok severim. Tema Vakfının başkanının yaptığı gibi gördüğüm yerde gövdesini öperim. Ülkemizin dünya çapındaki ozanı Nazım Hikmet’in dizelerinde olduğu gibi;
“Taş maşta istemem, tepemde bir de çınar olursa…”
Yaşamda çınar adında iki arkadaşım oldu. İlki, ilkokul çağımızda, 3. Sınıf öğrencisiyken yaşadım. Oturduğumuz sokağa bir sınıf arkadaşımın geldiğini öğrendim. Tatil günüydü, hemen evlerine gidip tanıştım. Babası Kore gazisiymiş. Emekliye ayrılmış. Ailecek Silifke’ye dedelerinin evine gelmişler. Bir de kız kardeşi varmış. Arkadaşımın adı Çınar’mış. Artık hemen hemen her gün birlikte gidiyorduk okula… Tatil günleri birlikte oluyor, beraber oyunlar oynuyorduk. Yıllar birbirini kovaladı. İlkokulları bitirdik. Ben 1954’te Silifke Ortaokuluna yazıldım. Çınar’da ailesi ile Silifke’den ayrıldı. Babası Sivaslı idi. Yıllarca görüşmedik, birbirimizi arayıp, sormadık. Bu uzun süreçte ortaokul, lise, Kara Harp Okulu ve Topçu Okulunu bitirdikten sonra Elazığ’a atandım. Kardeşlerim de okuyordu. 1966 yılında birliğimden izin alıp memlekete gittim. Ortanca kardeşim (rahmetli Dr. Necati Bütün) Adana Lisesini bitirmişti. Onu alıp Ankara’ya sınavlara götürdüm. O zamanlar ÖSS yoktu. Kim nerede ve hangi üniversite okuyacaksa, onun sınavına giriyordu. Kardeşim İstanbul’da Cerrahpaşa veya Çapa’da tıp okumak istiyordu. Ankara’da sınava girecek yeri bulduktan sonra, akşam Gençlik Parkına gittik.
Kardeşimle bir masaya oturduk ve çay söyledik. Çaylarımızı yudumlarken, boylu-poslu üstünde pilot kıyafeti ve boğazında fuları olan bir delikanlı çıktı, geldi önümüze… İlkokuldan sınıf arkadaşım Çınar karşımdaydı. Sarıldık birbirimize. Ayaküstü biraz lafladık. İnönü’de eğitim alıp, Türk Hava Kurum pilotu olmuş. Kutladım ve bundan sonra haberleşmek üzere ayrıldık birbirimizden. Kardeşimin sınavından sonra birlikte Silifke’ye döndük. İznim bitmek üzereydi. Elazığ’a döndüm. Bir tatil günü öğle yemeği yerken, gazeteleri tarıyordum. İç sayfada bir haber takıldı gözüme… İnönü’de bir uçak düşmüş. Bir pilot şehit olmuştu. Dikkatli okuyunca pilotun Çınar Oğul olduğunu okudum. O babayiğit delikanlı 1966 yılı sonbaharında aramızdan ayrılmıştı.
Kara Harp Okulunda aynı sınıfta birlikte okuduğumuz İstanbullu Çınar diye bir arkadaşım vardı. Babasını erken yitirmiş. Jandarma subayı ile evli bir ablası vardı. Harbiyeli Çınar’la kısa sürede çok iyi arkadaş olduk. Harbiye’yi bitirdikten sonra o piyade oldu, ben de topçu okuluna gittik. Atış okullarını bitirip, hepimiz yeni kıtalarımıza dağıldık. O Kars’a ben de Elazığ’a gittik. Dostlarla yazıp, çizip haberleşiyorduk. Pilot Üst teğmen Çınar, 1968 yılında bir kış günü uçmak istemiş. Yakın planda (Pist civarı) uçmayı düşünmüş olmalı ki uçakta neler olduğunu bilmiyoruz. Uçağı düşüp, kara saplanıyor. Canım arkadaşım şehit düşüyor.
Hülasa kardeşim; yaşam boyunca “Çınar” adında iki arkadaşım oldu. İkisi de mert ve yiğitti. İkisinin de gönlü zengin ve ganiydi.
Çınar ağaçlarını seviyorum. Amaa çınar deyince bir hüzün çöküyor üstüme… Ruhları şad olsun…