Çorap Söküğü
Cik, cik, cik…
Bir varmış, iki yokmuş...
Ufuksuz yeryüzünün gözü kör, kulağı sağır, karnı aç, yalın ayak, başı kabak ülkesinde;
Ağlayan, sızlayana…
Kalbi yanan, uykusu kaçana…
İçi burulan, sızlanana…
Bedeni sancıyan, dert yanana…
Şakakları zonklayan, başı ağrıyana rast gelip ağız birliği etmiş:
- Sarı öküzü vermeyeydik iyiydi!
- Keşke vermeyeydik!
- Vermeyeydik iyiydi ama olan oldu bir kere!
*
İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara misaliymiş hep…
Vermişler yetkiyi, görmüşler etkiyi.
Ülke;
-Muz gibi soyulan,
-Tavuk gibi yolunan
-Soğan gibi doğranan,
-Limon gibi sıkılan,
-Patates gibi haşlanan,
-Fındık gibi kırılanla dolup, nar gibi dökülenle taşmış.
Ve orta yer: Cacık.
*
Böyle gelmiş böyle gitmiş hep…
Onlar istemiş, bunlar vermiş.
Bunlar verdikçe, onlar hep istemiş.
Her taviz bir sarı öküzmüş.
Vermişler yetkiyi, görmüşler etkiyi:
-Beşer sapmış.
-Hukuk şaşmış.
-Dil susmuş.
-Akıl durmuş.
- Göz kör, kulak sağır, kalem lal…
*
Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere.
Haberin var mı?
Sarı öküz öldü.
Zulamdaki mahzun resim, haberin var mı?
Vicdan, halk iradesine “cık” diyene dil çıkardı:
-İnsaf! Oraya yarım saatte gidilir mi?
*
Haberin var mı taş duvar!
Ufuksuz yeryüzünün kulağı sağır, karnı aç, yalın ayak, başı kabak ülkesinde demokrasi öldürüldü!
Beşer sapmış, hukuk şaşmış, dil susmuş, akıl durmuştu. Kulak sağır, kalem lal…
Göz, kör olduğundan görmemiş.
Demokrasi “cik” etmiş.
Cik, cik, cik…