Kayıtsızlığın, Gailesizliğin Söndürdüğü Umutlar
Hayatımızda çok kolayca söylediğimiz ifadelerimiz var.
Bizim söylemlerimiz karşı taraf için alınan söz niteliğinde olduğunu fark etmeden…
Ama biz bu o an söylediğimiz bir söz sanırız.
Çünkü çoğu zaman bu sözleri o anlık söyleriz.
Düşünmeden, hissetmeden o anı kurtarmaya yönelik…
Bu sözü verirken karşı tarafın ne, neyi ve nasıl olduğunu düşünmeyiz.
Bu sözlerden en zayıfı yaparız, ederiz, gibi sanki baştan sağarız.
Ben de aynı şeyi düşünüyordum.
Bu benim de üzerinde durduğum konu diyerek ona katılmaya çalışırız ama onu beklentiye soktuğumuzu fark etmeden.
Geçtiğimiz yıldan beri düşündüğüm bir şimdi zamanı geldi gibi ifademizi güçlendiririz.
Ama o anı, bir gün veya birkaç gün geçmeden unutuveririz.
Peki, olayı bir de sözü söylediğimiz sözü verdiğimiz ya da söz aldığını düşünen insan açısından düşünelim ne kadar ümitlenmiştir. Nasıl bir beklentiye kapılmıştır? Düşünmeyiz.
Hele o muhatap sözü söyleyene değer veren bir insansa… Sözün yerine gelmemesi nasıl bir yıkım olurdu acaba…
Büyük derin hayal kırıklığının etkisi sözü verenin saygınlığı ve inanılmışlığı oranında güçlü olur.
Adnan Menderes’e atfedilen şu söz ile unutulan şeyleri içselleştirmeye çalışırız.
Hafıza-i Beşer Nisyan İle Maluldür.
‘’İnsanoğlu unutur’’ anlamındadır.
Gerçekten yaşama ve olaylara bakış açımıza bakılırsa olaylara ve yaşama olan ilgimiz ve ilişki derecemiz sorgulanırsa insanoğlu çabuk unutuyor…
Verilen ve yerine getirilmeyen söz ile ilgi bir hikâyeciği paylaşmak istiyorum.
Kral ve Donan Asker Hikâyesi
“Beni Vaadiniz Öldürdü”
Rivayet odur ki; Kral, dondurucu bir kış günü gecenin soğuğunda nöbet tutan bir muhafıza sordu:
-“Üşüyor musun muhafız?”
-“Ben soğuğa alışkınım kralım” dedi muhafız.
-“Olsun, ben yine de sana sıcak elbise getirmelerini emredeceğim” dedi ve gitti. Lakin emir vermeyi unuttu.
Ertesi gün nöbet yerinde muhafızın soğuktan donmuş cesedini buldular. Muhafız nöbet yerinde bulunan duvara bir yazı yazmıştı.
“Kralım ben soğuğa alışıktım, beni soğuk değil, sizin sıcak elbise vaadiniz öldürdü”
Türlü vaatlerle, insanları bekleterek bir umuda bağlayarak kesinlikle imtihan etmeyin. Çünkü insan, bekletildikçe değişir. Beklettiğiniz kişi hakkınızda telafisi imkânsız olumsuz düşüncelere girer.
Önce umudu öldürürsünüz.
Ardından sevgi, saygı, güven ölür… Dostluk ölür, muhabbet ölür…
İnsanlık ölür.
Bugün siyasetin ve politikacıların inanılmazlığı yaşattıkları bu ruh haletinden kaynaklanıyor.
Bugün Birleşmiş Milletlerin,
Güvenlik Konseyinin,
Sözüm ona uygar ve modern toplumları simgeleyen devletlerin inanılmazlığı da bu hayal kırıklıklarının yaygınlığından kaynaklanıyor.
Kurulamayan sistemler,
Kurumsallaşamayan kurumlar,
Halkı tarafından güvenilmeyen devletler,
Yönetilenler tarafından inanılmayan yöneticiler,
Yani sorumluluk makamında oturan güç konumunda olanların inanılmazlığının ve güvenilmezliğinin de temelinde bu verilen sözlerin unutulmasında yatıyor.
Hele o askerin;
‘’Kralım ben soğuğa alışıktım, beni soğuk değil, sizin sıcak elbise vaadiniz öldürdü’’
Hayal kırıklığının dayanılmaz en son anını yansıtıyor.
Çünkü soğuğa alışkındı ve kralı en güçlü makamı temsil ediyordu. Ve o doğal savunma mekanizmasını bir kenara koydu güvendi…
Şimdi bana güvenilsin isteyen sorumluluk sahipleri bu cümleyi çok iyi düşünmeliler.
Bana inanılsın, güvenilsin hatta kendinde bazı özel güçlerin ve yeteneğin olduğuna inanılsın isteyen insanların oluşturduğu beklentilerle nasıl da umutsuzluk kaynağı oluverdiklerini dramatik bir şekilde anlatılıyor.
Aslında sorumluluk sahipleri şöyle istiyor;
Sonsuz inanılalım, güvenilelim, hatta her söylediğimiz önemsensin, sorgulanmasın hatta gizli bir ilahi gücümüz olduğuna da inanılsın ama yapılmayanlar kusur sayılmasın…
Kocaman imparatorluklar, devletler, şirketler, kurumlar, aileler, anne ve babalar, dostluklar, arkadaşlıklar değersizleştiyse bu kayıtsızlıkların, gailesizliklerin sonucu olan beklentilerin sebep, hayal kırıklıklar olduğunu unutmasın…
Söz söylerken, sonunu da düşünmek lazım…
Bu olayı her açıdan düşünmek lazım…
Bazen kendisi de kalp kırmayı, gönül kırmayı alışkanlık haline getirmiş, dünyaya kendi açısından bakan, güç sahibi olmayı seven empatiyi başkasının zafiyetlerini bulmak için kullanan bir insan da bu tip bir hayal kırıklığına maruz kalabilir.
Öyle bir beklenti ruh haletine bürünebilir ki; yerine getirilmeyen söz ve davranışlar onu da yıkıma götüren hayal kırıklıkları oluşabilir.
Bu hikâye çok ilgimi çekti.
Gerçekten hepimiz belki hayatı sadece kendimiz açısından görüyoruz.
Sistem de bizi buna zorluyor.
Kendimi de bu yazıyı yazarken hayli eleştirdim.
Beklentilerimi ve hayal kırıklıklarla buluşmaya çalıştım. Bunu alışkanlık haline getirmeye karar verdim.
Kısacası kendi yazımı ayna yerine koydum.
Yaptığım eleştirileri kendime de yapma fırsatım oldu…
Yaşadığım hayal kırıklıkları ve yaşattığım hayal kırıklıklarını düşünürken hem üzüldüm hem de utandım…
Belki okuyucularım da beklenti ve hayal kırıklıkları ile ilgili ortamlarda bulunmuşlardır.