Çorap Söküğü
Nasihatimdir, vasiyetimdir…
Bizim memlekette olmayacak iş var mı?
Edremit’te mesela…
Kazdağları’nda ilginç mezar ziyaretleri oluyor, kesip biriktirdiğim gazete kesiğinde.
“Ermiş” olduğuna inanılan “Sarıkız”ın, 1700 metre yüksekteki mezarını ziyaret eden yöre halkı, dönüşte Mevla’sına kavuşmuş yakınlarının kabrini eli bol ziyaret ediyormuş.
Ziyaret edilen mezarlara yiyecek, içecek, mevtanın tuttuğu takım bayrağı, radyo bırakıldığı görülmüş.
Hayattayken mesela, içmeyi çok seven Ali Öner’in mezarına oğlu rakı ve bira bırakmış.
Herkese böyle hayırlı evlat, eş dost dilerim.
*
İnsan, lambasının fitili bittiğinde söner, göçer.
Gitmek, göçmek, gümbürdemek, mortlamak kısacası ölümün kimi nerede beklediği belli değil.
Bu sebepten Kazdağları’ndaki mezar ziyaretleri bir hayli dürttü beni.
Çıplak gerçek ortada: Elinde ne varsa hayata dair, ötesi vesair.
Hani demiş ya kalem erbabı, “Hayat ölüme akıyor. Doğumla ölüm arasında sıkışmış kısacık bir zamanımız var.”
İşte tam da bu sebepten…
Vakitli vakitsiz göç ettiğimde kalanlara nasihatim, vasiyetim olsun!
Mezarıma güle söyleşe ve şiirle gelsin kim gelecekse.
Oktay Rifat’tan:
“Akşamları parka çıkmaktı
en büyük eğlencesi.
şair Orhan Veli’yi,
Melih Cevdet’i severdi hayatında.
ağaçlardan kavağı severdi.
yıldızları da severdi
ve en rahat,
anasının serdiği döşekte uyurdu
Şimdi burada yatıyor.”
*
Bitirirken…
Sahi kuzum, az kaldı unutuyordum.
Demlenmeyi, içki sofrasında rakıyı dahası ve de önemlisi rakıyı ağzıyla içeni severim.
Vasiyetime bir şişe “göbek rakı” ilave edeyim, 35’lik.
“Neden 35’lik?” diye merak eden, soran olur.
İnsaf nedir bilir misiniz?
Fiyatı el yakarken “litrelik rakı” vasiyet etmek aklımın kıyısından dahi geçmez! Neticede ayıp kaçar, vicdansızlık olur.