Çorap Söküğü
Acaba…
Bezgin Bekir, tavukçuya gitmiş. Tavuk istemiş, tavuğun arka yerini parmağıyla yokladıktan sonra, “Yaramaz” demiş, “İzlanda tavuğu.”
Şöyle semiz, kelle kulak yerinde bir tavuk daha getirmiş tavukçu.
Bezgin Bekir, onu da muayene etmiş:
- Yaramaz. Polonya tavuğu.
Tavukçu lahavle çekip, bir tavuk daha getirmiş.
Bezgin Bekir, yine malum usulle yoklamış:
- Bak işte bu iyi, köy tavuğu.
Tavukçu, tavuğu sararken Bezgin Bekir sormuş:
- Hemşehrim nerelisin?
Tavukçu arkasını dönmüş:
- Bi bak bakalım, sen anlarsın!
*
Farkında mısınız, “Herkesin her şeyden anladığı” bir memleket oldu Türkiye!
Laf yapmak iş yapmaktan kolay olduğu için ağzı olan konuşur oldu.
O ağzı olanlar…
O “her şeyden anlayanlar” beş değil, on değil, yüz değil, milyon...
Milyon kere Ayten…
Milyon kere Bediş…
Milyon kere Avni…
Milyon kere Erdener Abi…
Milyon kere Bezgin Bekir.
Milyon kere…
*
Şaşırtıcı olan, düşündürücü olan şu: Herkes her şeyden anlıyorsa memleket neden bu kadar geri?
Neden insanımız biçare, başı kabak, yalın ayak, çulsuz çuvalsız?
Neden geleceğe yönelik bakışlar karamsar ve umutsuz?
Neden?
Niçin?
Neye?
Niye?
*
‘Onlar’a milyon kere sorsanız, milyon kere cevap mutlaka var.
Kilogram olarak metrekareye savurdukları palavra Avrupa Birliği ortalamasının katbekat üstündeki ‘onlar’a, gününe göre yol tutmuşlara sormuyorum.
Aklıma soruyorum ve de milyon kere sana:
Neden insanımız biçare, başı kabak, yalın ayak, çulsuz çuvalsız?
Herkes her şeyden anlıyorsa neden, niçin, neye, niye?
*
Bitirirken…
İçinde ‘acaba’ geçen cümleler karanlık olsa da...
Dürttüm içimdeki narı…
Dürttüm içimdeki narı üstümde beyaz gömlek olsa da…
Aman diyeyim ayıp kaçmasın.
Acaba kalmasın diye sordum aklıma ve de milyon kere sana:
“Laf yapmak bir zaman sonra sevişmek yerine mi geçiyor acaba?”