Çorap Söküğü
Hayat bazen…
Önce dedim ki kendime: Sen şarkılar söyle içinden, boş ver…
Baktım az geldi, ilave ettim: Türküler çığır içinden dışından boş ver, aldırma…
Sonra radyoyu açtım. İlk türküyü söylemek üzere Gülşen Kutlu geldi mikrofona. Abbas Öz’den alınan bir Tokat türküsü.
“El çek tabip el çek sinem üstünden, sen benim derdimi bilebilmezsin.”
*
Türküyü dinliyor, eşlik ediyorken gözüm salondaki aynalı dolaba ilişti. Geçtim karşısına suretime baktım.
Ayna konuştu, ayna söyledi:
“Yüzümde hep çizgiler
İçimde hep ezgiler
Uçup gitti seneler.”
*
Suyu sek içtim.
Sek içtikten sonra hafif hafif iç çektim.
Sonra yine içime seslendim:
“Boş vere boş vere ne hâle geldin?”
Gece çökmüştü.
Ay doğmuş, şavkı vurmuştu.
Yağmur durmuştu.
Kuşlar uçmuştu.
Sokaklar ıslaktı.
Ve gözlerim buğulu.
*
Bazen kendine sorarsın: Şimdiki aklım olsaydı?
Bazen aynalar sana sorar: Şimdiki aklın olsaydı?
Uçar mıydım?
Uçar mıydın?
Cemal Süreya’nın kuşları gibi.
Cilvesi hoş bu şehre konar mıydım?
Cilvesi hoş bu şehre konar mıydın?
Bazen kendine sorarsın.
Bazen aynalar sana sorar.
Bazen hayat sorar, hayat bazen…
*
Meğer…
Yırtık torbadan bulgur dökülürcesine dökülmüş günler.
Farkına varmadan yitmiş, eksilmiş seneler.
Boşa koysan dolmamış, doluya koysan almamış.
Heyhat!
*
Suyu yine sek içtim.
Sek içtikten sonra yine iç çektim.
Yine kulak kabarttım kısıkça sesli radyoya.
Ebru Gündeş geldi mikrofona. Bir Sezen Aksu şarkısıydı.
“Ne olursun yalan de,
Bu bir rüya sadece…”
Bitirirken…
Yorgundum.
Şehir yorgundu.
Dalgalar suskun, deniz durgundu.
Dem çökmüştü geceye…
Bağırtarak açtım radyoyu. Yüreğe dokundu Kıvırcık Ali, canıyürekten.
“Tabip sen elleme benim yaramı
Beni bu dertlere salanı getir
Kabul etmem bir gün eksik olursa
Benden bu ömrümü çalanı getir
Git ara bul getir, saçlarını yol getir.”