İNANÇSIZ DAVALAR
Dava sahibi olmak ne kadar ulvi yaşam biçimi; yaşamını mana ile doldurabileceğin bir hedefin var demek.
Dava sahibi olabilmek ayrı bir bilinç, davanı tanımak, onu gerçekleştirmek için uğraşmak ayrı zenginlik…
Dava sahibi olduğumuzu düşünüp de hayatımıza bir türlü anlam katamadığımız da olur.
Ortada bir dava vardır, yaşarız ama davadan bir kısmını bile gerçeğe dönüştüremeyiz.
Sanki dava üzerimizde eğreti durur.
Biz yine da davamızın peşinde yaşadığımızı düşünürüz.
Mesela Atatürkçüyüz deriz ama onu ilke ve inkılaplarını bir türlü yaşamımıza geçiremeyiz. Onu yaşamına empati yapıp da onun şartlarını anlayıp yaşamımıza uygulayamayız.
Mesela Cumhuriyet deriz cumhurun ruhuna bürünemeyiz. Ötekileştirmenin cumhuriyetin kucaklayıcılığı özelliğinde olamayacağını idrak edemeyiz.
Yenilik yapamayız ama inkılapçı oluruz. Milli duruşumuz ve bakış açımız milliyetçiliğimizi güçlendirmez.
Devletçiyiz deriz devleti kullanırız, halkı kucaklayamayız mesela… Laikiz deriz de laikliğin gerçek manasını bilmeyiz ama onun korumacılık anlamını darmadağın ederiz.
Davamız var deriz ….
Mesela Ülkücülük deriz ama ülkümüz yoktur.
Simgelerde boğuluruz…
Ufuklar ötesine hedefler yerleştiremeyiz,
Ülkülerimiz yoktur.
Mesela “kaç ülkü gerçekleştirdin, kaç yeni ülkü koydun ufka” cümlesinin manası ona yavan gelir.
Sloganın ötesinde bir ülkücülüğü yoktur.
Ülkücülüğü sadece bir güç gösterisinden öte götüremez.
Ülküleri makam olarak görmez de makam elde etmek için ülkücü görünür. Sonra makamları kullanır.
Makama gelirken sahip olduğunun çok üzerinde bir varlıkla makamdan ayrılır, o da istemeye istemeye de olsa...
Davamız deriz, güçlü vurgularla konuşuruz da sahi dava sahibi olarak onu sorgular mıyız?
Sorgulamayız… Kullanırız…
Dava ve dava sahibi olmak, güçlü gösteren kullanışlı bir kavramdan öte geçmez…
Davamız var deriz…
İnancımızı içine katarak… İman ettiğimiz davalarımız vardır.
Sözümüzün çoğu ona aittir çoğu zaman ama sözden öte gitmez.
Davamız dediğimiz inancımızı anlamayız bile çoğu zaman.
Tıpkı kitabımız kuranı anlayarak içselleştiremediğimiz gibi.
Komşusu aç yatarken bizden değildir sözünü dilimize pelesenk eder de komşumuzu tanımayız bile…
Davamıza iman ederiz, ettik ederiz…
Alacağımız olsa Kur’an’ın ayetlerini, hadisleri hatırlatırız da bizim borçlu olduğumuz sorunlu durumlarda babamdan böyle gördüm deyiveririz.
Davamız vardır…
Ama yönettiğimiz hiçbir organizasyonda adalet ilerlemez, vicdanın harekete geçtiğini göremeyiz.
Makamlar mevkiler sahibi oluruz da adil düzeni kurmak aklımıza bir türlü gelmez… Aklımıza gelse adalete sıra gelmez…
Davamız vardır elbette de o dava ruhumuzda imana dönüşmüş müdür? Bilmem ama haline bakılırsa esamisi bile okunmaz.
Dinimiz, inancımız, kitabımız davamızı gerçekleştirmek için bize her şeyi anlatır da biz alışkanlıklarımızı terk edip de inancımıza sarılamayız.
Kapitalist dünyada emperyalizm ne yapıyorsa biz de onun dümen suyunda yol almayı severiz, işimize de gelir.
Oysa geldiğimiz makamlar bize inancımızın gereği hallerimize yönetmemizi ister.
Biliriz ki; “bir makamın şerefi, o makamda oturan kişiden gelir” ama anlamak işimize gelmez.
Hassas olmalıyız, dikkat etmeliyiz, inancımıza aykırı yaşamayı bırakalım kötü zanna sebep olacak davranışlardan bile kaçınmalıyız ama nerde?
Kendi yandaşımızı, cemaatimizi, hemşerimizi liyakat sahibi insanlara tercih ederiz. Liyakate dayalı düzeni kurmayışımızın sebeplerini iyi sorgulamayız…
Davası olan ne yapıyor?
Mesela emperyalist güçler?
Binlerce yıldır uydurdukları vaat edilmiş topraklarda yoluna devam ediyor da davası olması gereken inanç sahipleri onların dümen suyunda…
Düşüncelere, mezheplere, ideolojilere bölünmüş, aşiretlere ayrılmış, toplumlar onların dümen suyunda, onların tarif ettiği davaların kahramanları olarak bir birleri ile çatışıyor, bir birini yok etmeye çalışıyor da onlar vaat edilmiş topraklarına daha güvenli ulaşsın.
Günümüzde eşrefi mahlûkat olan insan ve insanlık ayaklar altında ise davasını bilmeyen rol icabı davasına sarılanların duyarsızlığındandır.
Bugün Arap dünyası ve İslam dünyası hepsi hiçbir şey yapmasa bile;
Önce aynı anda iki milyar sessiz de olsa yürümeye başlasa,
Ortak karar alıp ambargo yapsa,
Hiç bir şey yapamıyorsa Türkiye, Filistin ve Kudüs’ün garantörüdür deyiverse hiç kan dökülmeden vaat edilmiş toprakların yolundan çark ederler…
Bireyselden devlete, devletten insanlığa dava konusunda inancımız eksik.
Davasına sahip çıkan İsrail bu ortamda her şeyi yapıyor...
Çünkü yapmacık inançlar, yapmacık davalar, gerçekçi faydalar ve onların kurduğu düzen ekonomisinin piyonları olmaktan bizleri kurtaramıyor…
İnançsız dava sahipleri bu sebeplerden sakini olduğu memleketleri, yönettikleri ülkeleri, illeri, ilçeleri, mahalleleri yavaş yavaş kaybediyorlar. Yavaş yavaş kendi memleketlerinin yabancısı oluyorlar…