Çorap Söküğü
DAS, DİS, DOS!
Kaç zamandır meraktayım: Yer mi sallanıyor, ben mi sallanıyorum?
Çoktan beri, çarşıda-pazarda, otobüs duraklarında, emekli maaşı ve dahi belediye ekmeği kuyruklarında gördüğüm hep kederli yüzler...
Acılaşmış ve katılaşmış bakışlar...
Tavla zarı gibi savrulmuş, bozuk para gibi harcanmış insanlar…
Ağızda sakız olmuş, madalyonda diğer yüz: Sessiz çoğunluk!
Farkındasınızdır, dünya yangın yeri…
Memleketi soracak olursanız, ne önümüz belli, ne sonumuz.
**
Bilindiği üzere “pencüse” geldiği de yok memleketin ekonomi tavlasında! Zar da anlamış kuşkusuz; sebilhane bardağı gibi dizilip, mal bulmuş mağribi gibi dinleyen, bir kez olsun “N’oluyor?” diye sormayıp hep dinleyen bizde hayat olmadığını!
Gelgelelim hâl böyle iken, hayatımız festival, şenlik, şölen, fuar, panayır, güreş, tören ve kurtuluş günü.
Ne şenlikler, ne festivaller; hepsi düğün bayram…
Her yıl bir vesileyle çeşitli adlar altında, tulum peyniri festivalinden ayran bayramına; horoz dövüşünden deve güreşi şenliğine varıncaya dek yaklaşık 1500 kutlama. Savurganlık, zamana ihanet iliklerimize işlemiş.
Hepsi bu mu? Hepsi bu kadarcık mı? Yok kuzum, olur mu öyle şey?
Dahası ve vahimi madalyonun diğer yüzü de kel!
En büyük tutkumuz futbol.
Varsa yoksa futbol. Beşikten, mezara.
18. Yüzyılda İngiltere’de doğmuştu futbol.
Portekiz’de keşiş gibi yaşamakla beraber ülkeyi diktatör gibi yöneten iktisat profesörü Antonio de Oliveira Salazar’ın başvurduğu “3 F”den biri.
“- Ben” demişti Salazar:”Bu toplumu üç F ile yönettim: Fiesta, fado, futbol!”
Günümüzde kitle iletişim araçları, “topu ayak ve kafa vuruşu ile karşı kaleye sokma” kuralına dayanan bu oyunun önemini öylesine abartarak yansıtıyorlar ki, yığınların afyon gibi futbol bağımlısı haline gelmesine önayak oluyorlar.
Bu afyondan kurtulmak zor görünüyor. Silifke Kalesine çıkıp bakıldığında Portekiz’de Salazar’ın başvurduğu “3 F”den biri olan futbolun, Türkiye’de de aynı işlevde olduğu görünüyor!
Bitirirken…
Osmanlılar, Avrupalılara ve özellikle Fransızlara “Frenk” derdi.
Frenk’in biri halimize bakmış, şöyle demiş:
-Bizde bir laf vardır: ‘Durum ciddi ama umutsuz değil’ denir; sizde ise durum umutsuz, ama ciddi değil...
**
Üstüne alınanın başı ağrısın!
Saygılar efendim, müsaadenizle… Daha gidilecek yerlerim var.
Ha bu ya da feste sebaha. Ha bu ya da feste sebaha…
Das, dis, dos…