Çorap Söküğü
Cek, cak…
Bir yerde mi okumuştum, kim söylemişti hatırlamıyorum.
Fil ile karınca evlenmiş. Kır düğünü yapılmış. Düğün töreninde hayvanlar âlemi eğlenmiş. Yenilmiş, içilmiş. Sabah cümle âlem, yediden yetmişe, cemi cümle, yedi mahalle ayık kafayla kutlamaya gitmiş.
Bakmışlar ki fil ölmüş. Karınca iki gözü iki çeşme, ağlıyor.
Karıncayı teselli ederken demişler ki:
- Ölenle ölünmez, ağlamayı kes?
- Ben ağlamayayım da kim ağlasın. İki saniyelik zevk için ömür boyu çukur kazacağım, demiş karınca.
*
Farkında mısınız bilmem. Bir karabasan yaşıyoruz.
Senelerdir cekli, caklı sözler...
Senelerdir parmak parmak bal...
Ve dahi senelerdir tutulmayacak vaatlere aldanıp sandığa koşuyor; bir umut, bir düş arıyoruz...
İki dakikada yaşamdan kopup, oy kullanıyoruz.
Sonra bir telaştır başlıyor.
Yüreğimiz, tuzağa düşen kuş misali çarpıyor.
Yıllar yılı gözyaşı döküyoruz.
Sonra Bayati Makamı, Recaizade Mahmud Ekrem güftesi:
“Gül hazîn, sümbül perîşan, bâğ-ı zârın şevki yok.”
*
Zaman zaman, kendime soruyorum:
- Ne kolay ne çabuk ne hızlı karar veriyoruz?
- Nedir bu karanlık?
- Alnımızda hep yenilgi mi yazacak?
*
Son soru şu:
- Bizi bizden kim kurtaracak?
Hep söyledim, söylüyorum: Çok söz hamal yüküdür. Bugünlük bu kadar olsun.