Çorap Söküğü
Can dostlarımızdan tasarruf etmeyeceğiz!
“Alacasız bulacasız bir gömlek geçir sırtına, öyle git” diye tembihleyince kapıdan çıkarken.
Bej renkli gömleğime bastım ütüyü hemen.
Tülay sözüdür, dinledim.
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer’in “Yaşamı sahiplen, destek Büyükşehir’den” mottosuyla ön aldığı basın toplantısında fayton feneri gibi kocaman kalın kafamda biriken, dilimin ucunda dolanan soruları ulu orta, sere serpe nihayet orta yere dökecektim. Fırsat bu fırsat. Yola koyuldum.
*
Vahap Bey’in 30 numaralı tarifeli belediye otobüsü seferi yine ana baba günüydü. Zile bastım, Orkide durağında indim, karşıya geçtim.
Duvarlarını neredeyse dalgaların öptüğü, âlemin güpgüzel ve kıskanılası belediye nikah salonunu Mersinlilerle buluşturan Vahap Seçer basın toplantısı için nedense burayı seçmişti.
En önde, sağda, dörtlü oturma grubunda sağdan ikinci, soldan üçüncü sandalyeye iniş yaptım.
Sağımda başkan danışmanı Bedrettin Gündeş, solumda nar çiçeği kırmızısı gömleğiyle ortalığı yakan Ali Adalıoğlu oturuyordu.
*
Birkaç dakika sonra salonda beklenen hareketlilik oldu. Beklenen kişi tam vaktinde giriş yaptı. Zemin cilalı ve kaygandı. Türkiye gibi kaypak siyasetin tavan yaptığı ülkede, zemin cilalı ve ıslak, siyaset kaypak ve kaygan olsa da muntazam kalmayı başaran Vahap Seçer sağlam adımlarla yürüdü kürsüye.
*
“Mersin huzur kenti, kardeşlik kenti, insanlık kenti, bir arada yaşama kültürünün olduğu kent” cümlesiyle ses verdi mikrofona Seçer.
“Yaşamı sahiplen, destek Büyükşehir’den” projesini başlık başlık, tane tane anlattı.
“Mersin’in nüfusu 2 milyon” diye ok işareti çıktı.
Ok işaretinin yanına konuşma baloncuğu açtı:
“700 bin de sığınmacı, şu bu etti 2 milyon 700 bin.”
Peşi sıra vicdani, insani bir cümle bina etti:
“2 milyon 700 bin nüfusun barındığı Mersin’de küpeli küpesiz hepi topu 22 bin can dostuna mı yer yok?”
Yer var kardeşim, birlikte yaşayacağız, birlikte yaşatacağız!”
*
Akabinde…
“Allah’ın yarattığı her canlının belediye başkanıyım” diye gürledi.
Kişi, kurum ve kuruluşlara, Mersinlilere, topyekûn Mersin’e seslendi: “En az bir can dost sahiplenin, koruyup gözetin. Gerisi bizde. Yiyeceği, içeceği, veteriner hizmeti, bakımı, kuaförü, şusuyla busuyla bizde.”
Bir nevi Mersin’den, Mersinlilerden can dostlarımıza “koruyucu aile” olmalarını istedi.
*
Ardından…
Mersin genelinde küpesiz 4-5 bin, küpeli 16-17 bin can dostun yaşama tutunduğunu, yıllık kuru mama ihtiyacının 150 ton olduğunu anlattı. “Bize Mersinli derler kardeşim” deyip ekledi: “Bulup buluştururuz. Bize Mersinli derler.”
Kuru mamanın yanı sıra lokantalarda, evlerde biriken yemek fazlasını toplayıp, tesislerde işlemden geçirip can dostlarına ulaştırdıklarını söyledi, ekledi: “Toplarız kardeşim. Bize Mersinli derler.”
*
Hemen ardından…
“İsraf haramdır, dinimizce haramdır” dedi, ilave etti: “Kapı kapı dolaşır gıda fazlasını, sofradan arta kalanı toplarız.”
Vahap Başkan bunları dillendirirken nedense aklıma düştü: Plastik gazoz kapağı toplayıp engelli bireyleri tekerlekli sandalyeye kavuşturan Mersinliler bunu hayda hayda başarır.
Lafının üstüne laf olmasın, lafının yanına nakarat olsun Vahap Başkanın: “Bize Mersinli derler. Mersin başarır! Birlikte, hep birlikte, imeceyle…”
*
Daha neler anlattı neler, ne çok söz söyledi Vahap Seçer.
Gelgelelim bu kadar yeter. Hepsi ama hepsi ara başlıklarıyla, detaylarıyla yandaki sütunlarda. Güney’de okuyunuz, okutunuz.
VAHAP BAŞKANA SORAMADIKLARIM
Tasarruf tedbirlerinin konuşulduğu günlerde…
Sokak hayvanları yasası münakaşa ettirildi bu ülkede…
İşte o günlerde…
Herkes şaşkın, ne yapacağını bilemez durumda, düşünceleri dağılmış hâldeyken “Kabul etmiyoruz!” diye bir ses yükselmişti Mersin’den:
“Can dostlarımızdan tasarruf etmeyeceğiz!”
Neden sonra CHP Genel Merkezi izledi bu çıkışı, can suyu verdi can dostlarımıza: “Uyutmayacağız, yaşatacağız. CHP belediyeleri uyutmayacak, yaşatacak.”
*
“Kabul etmiyoruz!” diye haykıran…
“Can dostlarımızdan tasarruf etmeyeceğiz!” diye bağır bağır bağırıp ön alan seçilmiş kişi Vahap Seçer’di.
Vahap Seçer aklın, vicdanın, insanlığın Türkiye’nin sesi oldu o gün bugündür.
Bir hakkı teslim edeyim, bunu hatırlatacaktım Vahap Seçer’e. Hakkı teslim edemedim. Edemeyince yazdım zira soramadım, mikrofona uzanamadım.
*
Mikrofonu alabilseydim, “İsraf haramdır, tamam. Peki ya, Allah’ın verdiği canı almak günah değil mi?” diye soracaktım, “Allah’ın yarattığı her canlının belediye başkanıyım” diyen Seçer’e.
Soramadım.
*
Dört ayaklı can dostlarını, sokak hayvanlarını sahiplenme çağrısı yapmıştı Seçer…
Yurdun dört bir yanından gelen görüntüleri gözyaşlarıyla izlerken… Dövülen, sürüklenen, eli, kolu, kulağı, kuyruğu kesilen canlara reva görülen zulmü, vahşeti üstü kapalı hatırlatacak, “Peki sokaklardaki iki ayaklı vahşilerle nasıl yaşayacağız?” diye soracak, kanayan yarayı irdelesin isteyecektim.
İnsani, vicdani yorumunu dinleyecektim. Soramayınca dinleyemedim.
*
Konuşmasında bir sihirli sözcüğün altını çizdi Seçer: Birlikte.
Sonra açtı o sihirli sözcüğü ambalajından: “Birlikte başaracağız, birlikte yaşatacağız.”
Not tutarken şöyle değiştirmiştim o sihirli sözcüğü: İMECE.
İmeceyi soracaktım Seçer’e. “İ” deyip soracaktım, “M” deyip soracaktım, “E” deyip soracaktım, “C” deyip soracaktım, tekrar “E” sorup bitirecektim.
Öyle ya tane tane anlatmıştı Seçer, “Yaşamı sahiplen, destek Büyükşehir’den” projesini. Harf harf, sözcük sözcük dinleyecektim başlattığı imece hareketini.
Soramayınca dinleyemedim.
*
Hepi topu 22 bin can dostunun rehabilitesi ve sahiplendirilmesinin yanı sıra 50 dekar alanda yapılacak can dostu ünitelerinin maliyetini sorup tasarruf çığırtkanlığı yapan tutumsuzların israfından örnekler hatırlatacak kıyaslamasını isteyecektim Seçer’den. Soramayınca kıyaslatamadım.
*
El çırptım, çibidik çaldım ıhh… Önce sol kolumu sonra sağ kolumu ardından iki kolumu birden havaya kaldırdım ama mikrofon bir türlü bana verilmedi, ıhh…
Mikrofona ulaşabilseydim eğer önce “se” deyip ses şiddetine ayar verecek sonra hemencecik soracaktım.
Ben “se” diyemeyince Vahap Başkan “se” demek zorunda kaldı hâliyle. O sordu, mecburen ortaya karışık sordu: “Ülkeyi 22 yıldır yöneten iktidar, can dostları meselesini ne oldu da şimdi gündemine aldı? Ne oldu?”
Benim bir diyeceğim, bir sözüm, bir yanıtım vardı ama mikrofonum yoktu. Bana bir türlü mikrofon vermediler Tülay.
*
Bitirirken…
Bir dahaki toplantıya, otobüse yetişir, biner de gidersem eğer…
Kavuniçi turuncusu gömleğimi giyinip gideceğim Tülay.
Mor sümbüllü boyun bağımı da iki yakamın arasında nazarlık yapacağım.
Mikrofon uzatan arkadaşlara gelsin sözüm:
Sağdaki dörtlü oturma grubunda, sağdan ikinci soldan üçüncü sandalyede oturuşuyla, ahenkle dans eden renk zengini kıyafetiyle, kavuniçi gömlekli, mor sümbüllü boyun bağlı “farklı kişiyi” bir daha görmezseniz eğer gerisini “Farklılıklar zenginliğimizdir” diyen Vahap Başkan düşünsün gari.
Günah benden gitti!
*
Nihayetinde soru geldi dayandı:
Sokaklardaki dört ayaklı can dostlarımızın yaşam hakkını teslim etmek boynumuzun borcu. İnsanlık, vicdan galip gelecek gelmesine de iki ayaklı vicdansızları nasıl iyileştireceğiz?