GEZİ NOTLARI
Yaz mevsiminin sonunda yorulmadan gezmenin en iyi yolu tur şirketleri ile belirlenmiş güzergahları gezmek. Böyle hem ekonomik olmuş oluyor hem de guruptaki insanlarla yeni arkadaşlıklar oluşuyor Ya da mevcut dostlarınızda guruptaysa daha bir samimi olarak keyif alıyorsunuz.
Gezilecek yerler konusunda herkesin heves ettiği yerler vardır. Türk dünyasının güzellikleri benim ilgi alanımdı. Gidilecek yerler arasında Nahcıvan ve Azerbaycan-Bakü’nünde olması bana adeta gel gel etti.
Bu hevesle çıktık yola. Rehberimizde önceden bildiğimiz işinin ehli Silifke Turizm mezunu arkadaşımız Sekan Bey olunca baştan olumlu havayla gezmeye başladık. İlk uğrak yerimiz Bitlis ili Baykan ilçesi Veysel Karani hazretlerinin türbesinin bulunduğu mekan oldu. Son derece güzel bir ziyartegah yapılmış. Veysel Karani ismi bu ilçeye bir turizm ekonomisi yaratmış. Bizde ziyaretimizi sabahın seherinde gönül hoşluğu ile yaptık, dualarımı ettik. Rabbim kabul etsin. Buradan Buzlupınar tesislerinde taze demlenmiş çaylarımızı içtikten sonra Bitlis iline ulaştık.
“Bitlis’te beş minare. Beri gel oğlan beri gel”. Çağrısına uyduk. Ancak beş minare yerine dört minare kaldığını ifade etti rehberimiz. Şehrin Bitlis çayı civarında oluşan merkezinde hummalı bir restorasyon (yenileme) çalışması gördük. Her tarafı tarih ve ecdat kokan bu şehirde “Said-Nursi” ismini çokça görmek beni biraz şaşırttı doğrusu. Dini akımların belli bölgelerde belli insanları daha fazla etkilediğine bir kez daha şahit olduk.
Buradan 2150 metre yükseklikte bulunan Tatvan krater gölüne geçildi. Yolda ayıların bizi karşılaması ilginçti. Çok bakir kalmış alanlar gördük.
Tatvan şehir merkezinde bölgeye özgü yerel mutfaktan nasibimizi aldık. Büryan ve Afşor çorbası.
Topladığımız yöresel enerjiyle Van gölünün güneyinden devamla Gevaş’a vardık. Burada teknelerle Akdamar adasına geçtik. ”Ah tamara ve çoban” hikayesini merak edenler internetten okuyabilirler. Ermeni Kilisesi hakkında ayrıntılı tarihi ve mitolojik bilgileri rehberimiz Serkan beyin anlatımıyla dinledik. M.Ö.915-921 yılları arasında yaptırıldığı, 1113 yılından sonrada Ermeniler için Kutsal Haç mekanı olan kilise en son 2005 yılında restore edilmiş. Turizme kazandırılmış. Hayli de ziyaretçileri var.
Ertesi gün kendimizi Muradiye şelalelerinde bulduk. Adını Bağdat seferine çıkan 4. Murattan aldığı ve 18 metreden dökülüyor diyen rehberimiz başladı anlatmaya: Biz ise çoşkun akan suların serinliğine bıraktık kendimizi. Aman Yarabbi! Ne çok su ve ne muhteşem bir görüntü. Pozitif iyon merkezi.
Buradan yeterince iyon topladıktan sonra yola koyulduk. Hedefimiz Iğdır. Çaldıran ovasından, Tendürek dağlarından yani İran sınırın sıfır noktasından geçerek Doğubeyazıt’a ulaştık. Burada İshak Paşa sarayını gezdik. Muhteşem bir eser. 7.600m2 alana kurulu saray Osmanlı İmparatorluğu zamanında (1685-1784) yapılmasına rağmen Selçuklu mimarisi özellikleri gösteriyor.
Doğubeyazıtlılar için büyük öneme sahip; zamanında Beyazıt beylerinin kapısında katiplik yapmış olan düşünür, şair Ahmedi Hani’yi tanıdık.
Yerel kelimelere bu hafta geçici bir ara verdik. Gezi notlarına devam ederiz inşallah.