GEZİ NOTLARI-2
Gezi notlarına devam ediyorum. İnşallah sizin geziniz bizi ilgilendirmiyor demiyorsunuzdur. İlk defa gezi notları yazıyorum. Gördüğümüz güzellikleri paylaşmak istedim sadece. Yorumlar sizlere ait olacak.
Doğubeyazıt dendiği zaman kaçakçılar çarşısı önemliymiş. Hani 1990 yıllarda Mersin kaçakçılar çarşısı gibi. Marka olan gözlükler, saatler, bazı elektronik eşyalar, özellikle sigara ve alkol alışverişi önerildi. Hazırlıklı gelenler nakit paranın geçtiği bu yerden alışverişlerini yaptılar. Benim sigara ve alkolle işim olmadığı için ilgimi çeken fazla bir şey olmadı. Zira burada bulunan diğer malların Çin malı ve taklit ürünler olduğu belliydi. Garip bir memleketteyiz. Kaçakçılar çarşısı adıyla alışveriş yapılan bir yer var. Özellikle sigara ve alkol bol miktarda. Ancak kanunlar burada “tezgah” altında.
Cumartesi sabah 7.30 gibi Iğdır’da kaldığımız otelimizden Dilucu sınır kapısına doğru hareket ettik. Yaklaşık saat 10 gibi Dilucu sınır kapısındaydık. Sınır kapısından kimliklerimizle Tol turizmin daha önceden yapmış olduğu hazırlıklar çerçevesinde sorunsuzca geçtik. Burada araçlarımız değişti. Azerbaycan-Nahvcıvanlı rehberimiz Ebulfeyz guruba dahil oldu. Nahcıvan sınırda ayaküstü ihtiyacımız kadar Türk liralarımızı 20.20 TL vererek 1 manat alacak şekilde değiştirdik. Azerbaycan Manat’ının bu kadar değerli olmanın nedenini siyasi olmaktan çok sanırım petrol ve doğalgaz ihracatçısı olmasından kaynaklanıyor.
1992’de açılan Dilucu sınır kapısının Nahcıvan özerk bölgesinin ekonomisinin bel kemiği olduğunu ifade etmeliyim. 2009 yılından beri de sınır ticaretin yapılmakta olduğunu öğreniyoruz.
Nahcıvan merkeze giderken Mümine Hatun türbesini ziyaret ettik. Burası Atabey kubbesi olarak da bilinmekteymiş. Bir kadın şerefine yapılmış tek eser olduğu ifade edildi.
Nahcıvan modern ve çok temiz bir kent olarak bende iz bıraktı. Geniş caddeleri sırıtmayan, çarpık olmayan mimari yapıları ile bizleri karşıladı. Haydar Aliyev adına muhteşem bir müze yapılmış.
Nahcıvan- Bakü’ye geçmek için zorunlu kullanılan bir merkez. Buradan Azerbaycan’a karayolu bağlantısı olmadığı için hava yolu bağlantısı direk Bakü ile sağlanıyor. Bizde fazla oyalanmadan Bakü’ye uçtuk. Yaklaşık 1 saat ile 1.5 saat arası süren uçak seferleri neredeyse iki saatte bir var.
Bakü hava alanında bizi bekleyen otobüsümüzle doğruca Fahri Hıyabana gittik. Çok muhteşem düzenlenmiş. Alan sıkıntıları olmadığı için Azerbaycan’a emeği geçen, iz bırakan asker, sivil herkes için özel mezar ve anıt yapılmış. Her yer pırıl pırıl. Rehberimiz bu bölgeden Bakü’nün akşam görüntüsünün muhteşem olduğunu ifade etti. Hakikaten öyle olduğunu gördük. O bölgeye Türkiye bir cami yaptırmış. Biz oradayken akşam ezanı okundu. Ezan sesi çok yüksek değildi. Birde başka o bölgede göze batan cami veya minare görmedim. Camide çok az cemaat vardı. Din görevlileri çok gençti.
Hazar denizinin kıyısında modern binaları muhteşem ışıklandırmalarıyla Bakü bizlere akşam selamını çaktı diyebilirim.
Pazar günü yine sabah erkenden Bakü gezimiz başladı. Zira çok yer vardı keşfedilecek. Türkiye’deki gibi büyük ilginç mimari yapılarıyla alışveriş merkezlerini yakından gördük. Aynı bizim Diyarbakır veya İstanbul Sur içi gibi İç Bakü’yü gezdik. Çok güzel muhafaza edilmiş. Tamamen turizme kazandırılmış. Tarih, kültür ve çağımız yaşantısı harmanlanarak sunulmuş. Çarpıklık, ekleme ulama anlayışı olmadan güzel mekanlar çıkarılmış. Dünyanın en mini kitaplarının bulunduğu müzeyi gezdik... Daha sonra meraklıları antika araçlar müzesini gezdi. Açık havada sergilenen ganimetler müzesini bizde aracımızdan “temaşa” ettik. Karabağ savaşında elde edilen savaş araçlarını çok geniş bir alanda sergilemişler. İnsanların savaşı hissetmelerini sağlamışlar.
Pazartesi günü petrol kuyularının olduğu bölgeyi gezdik. At başı pompa sistemini Azebaycan’da ilk uygulayan Zeynel Abidin Tagıyev bütün kazancını Türk ve Müslüman milletler için harcamış. Bakü de okullar, içme suyu sistemleri yaptırmış, hatta Pakistan’a aşı v.b yardımları olmuş.
Bize köy dediler amma bizim köylerden büyük, beldelerden küçük “Şirince” örneği misali bir örnek köye götürdüler. Yine her taraf pırıl pırıl... Çarpık yapılanma binalara ekleme ulama yok. Bakü’de gördüğümüz gibi burada da evleri büyük avlular içerisinde. Evlerin sokağa bakan kısımları yüksek duvarlarla çevrili.
Birde Mir Mevsim Ağa türbesini ziyaret ettik. Bizdeki “Hacı Bektaş” ziyaretgahı gibi. Cami var ancak kapalı. Türbenin bir kenarında vakit namazları kılınıyor. Cami Cuma günleri açıkmış.
Yoğun bir gezi programının ardından geldiğimiz şekilde uçakla Nahcıvan’a döndük. Oradan Iğdır’a geçtik.
Salı sabahı Kars’a yolculuğumuz başladı. Giderken ilk önce Kars Ani Harabelerini ziyaret edecektik. Aras nehri ve Ermenistan sınırı boyunca sağlı sollu kırlarda siyah koyunlar ve sığır sürülerini gördük.
Ani harabeleri’nin mitolojik ve tarihi açıdan değerlendirmelerini rehberimizden dinledik. Burası en parlak devrini Ermeni Bagratuni hanedanlığı döneminde yaşamış. 2016 yılında Unesco dünya mirası listesine eklenmiş. Burası Ermeni açılımı ve Ermenilerin Akdamar kilisesinde ayin yapmasıyla Devlet Bahçeli’nin Ani’de namaz kılmasıyla daha bir ünlenmiştir.
Kars merkezde Kanlı Tabya ziyaret edildi. Doğu Ekspresinin faaliyete geçmesiyle ekonomik hareketlilik yaşayan şehirde Kars kaşarı ve bal ticaretinin önde geldiğini belirtelim. Şehir uzun süre Rus işgalinde kaldığı için halen onların mimari yapıları duruyor. Korunmuş. Hatta kimi yapılar aynı amaç için kullanılmaya devam ediyor. Okullar. Resmi binalar gibi.
Buradan Erzurum’a geçildi. Vakit dar olduğu için üç kümbetler ve çifte minareye uğradık. Erzurum’un kırtlama çayını içtik. Dönüş yoluna “revan” olduk.