BAŞKENTTEN SELAM
Türk Dostu-İslâm Ruhlu-Romen PROF. DR. LUMİNİTA MUNTEANU
Türkiye’nin kadim ve en samimi dostu olan Romanya Cumhuriyeti’nin başkenti Bükreş’teki Devlet Üniversitesi’nin Türkoloji Bölümü’nün Başkanlığını yapan, Prof.Dr. Luminita Munteanu’yu, Türkoloji Dünyası iyi tanır ama, onu bilmeyen ve tanımayan Türkiye vatandaşlarının tanımaları gereken bir kişi olduğu için, yüzeysel de olsa ben tanıtmak istiyorum.
Luminita Hanım 1960 yılında Transilvanya’nın Sebeş kentinde doğdu. Babası Cornel bey göz doktoru, annesi Elena hanım ise Eczacı idi. Keza kız kardeşi Anka da eczacıydı. Luminita Bükreş Üniversitesi’nde Türkoloji bölümünü seçmiş ve 1983 yılında Türkolog olarak mezun olmuştu. Önce bir süre fransızca öğretmenliği yapmış, bir yıl sonra da Bükreş Devlet Arşivlerinde göreve başlamıştı. Ceauşescu rejiminin devrildiği 1989 ihtilalinden sonra, Romanya Radyosu Türkçe yayın servisinde redaktör olarak çalışmış, daha sonra da Üniversite öğretim elemanı olarak atanmıştı.
Akademik basamakları başarıyla tırmanan Luminita Hanım sonraki yıllarda Profesör Doktor olarak, Türkoloji Bölümü başkanlığına yükselmişti. Lisans tezi ”Dede Korkud kitabında arkaik unsurlar” olan değerli bilgin, “Türk Tasavvufu” konusunda doktora yapmıştı… Luminita hanım, ülkesinde, dünyanın çeşitli ülkelerinde ve Türkiye’de çeşitli bilimsel toplantılara katılarak, bildiriler sunmuştu. Bu bildirilerin tamamına yakın bir kısmının, Türk ve İslâm tarihi, kültürü, sanatı vb. ile ilgili olduğunu da vurgulamak isterim.
Dr.Luminita Munteanu’yu, benim de Düzenleme Kurulu’nda yer aldığım Romanya’da yapılan ULUSLARARASI SARI SALTUK BABA SEMPOZYUMU’nda tanıdım. 2-4 Ekim 1992 tarihlerinde gerçekleştirilen bu sempozyumda ben “Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Sarı Saltuk”, Luminita ise “Ahi ve Alplerin Selçuklular ve Osmanlılar Tarihindeki Rolleri” başlıklı bildiriler sunmuştuk. Geniş bir katılımla yaptığımız o sempozyuma Türkiye’den Prof.Dr.İbrahim Agâh Çubukçu, Doç.Dr.Cihan Okuyan, Halil Açıkgöz, M.Aziz Bolel, Mesut Şenol, Sabahat Akşiral, Niyazi Bahtiyar, Hayrettin İvgin, M.Aziz Bolel, Mesut Şenol, Romanya’dan, Prof.M.Ali Ekrem, Dr.Simion Gavrila, Dr.Tahsin Cemil, Dr.Agiemin Baubec, Dr.Nedret Mahmut İlmiye Camay, Leman Ali, Emel Emin Dr.Petre Diaconu, Prof.Dr.Stelian Brezeanu, Dr.Nicuşor Constantinescu Dr.Enver Mahmut, Dr.Naci Pienaru, Cenan Bolat, Dr.Ştefan Olteanu, Ion Vasiliu, Gheorghe Zbuchea, Hollanda’dan Dr.Veyis Güngör ve Mehmet Tütüncü, Kosova’dan Prof.Dr.Nimetullah Hafız ve Prof.Dr.Tacide Hafız, Moldova’dan Todur Zanet ile Macaristan’dan Henryk Jankowski…
Bu etkinlik, son yıllarda Romanya’da düzenlenen önemli etkinliklerden biriydi. Zira, Türkiye ile Romanya Hükümetleri arasında çok yönlü faaliyetler gerçekleştirilmekte oluşuna rağmen, bilimsel içerikli toplantılar çok az idi.
Luminita Hanımın Türk ve İslam kültürü ile yoğun bir ilgi içinde olması, ona daha çok ilgi göstermemize neden oldu. Bu cümleden olarak sık sık hem Romanya’da, hem de Türkiye’de birlikte çalışmalarımız yoğunlaştı.
Örneğin onun Türkiye’de düzenlenen Ahilik ile ilgili, uluslararası düzeydeki bir sempozyuma katılımını sağladım. Hatta 22-24 Ekim 1993 tarihlerinde Afyonkarahisar’da düzenlediğimiz, III.Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyumu’na davet edilmesini ve bu sempozyumda, “Ahilik ve Mevlevilik Arasında İlişkiler ve Bazı Mülahazalar” başlıklı bir bildiri sunmasını sağladım. Bu bildirinin metni, doğal olarak, Afyonkarahisar Belediyesi tarafından yayımlanan bildiriler kitabında da yer aldı.
Kuşkusuz, uzun yıllar Başkanlığını yaptığım Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nun, Romanya’daki kimi resmi ve özel kuruluşlarla birlikte düzenlediği tüm etkinliklerde Luminita Munteanu etkin bir biçimde yer aldı.
Prof. Lumina Munteanu
Romanya’daki Sempozyumda Prof. Munteanu ile Bükreş’teki Atatürk anıtına Çiçek koyarken, Büyükelçimiz de yanımızdaydı
Giderek Prof. Dr. unvanını da almış olan Luminita Hanımla anlaşarak, o tarihte Başkanı olduğum Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu olarak, Bükreş Üniversitesi’nin Türkoloji Bölümü ile birlikte, 10-14 Nisan 2015 tarihinde III. Uluslararası Romanya’da Kültürünün İzleri Sempozyumu ve Karma Türk Sanatları Sergisi düzenledik.
Türkiye’den ve Romanya’dan 32 akademisyenin bildirileriyle iştirak ettikleri etkinlikte Prof. Dr. Luminita Munteanu da “Nicolae İorga’nın 1906’daki İstanbul Seyahati: Muhafazakar Bir Tarihçinin Gözünden Türkiye Manzarası” başlıklı bir bildiri sundu.
O etkinliğimizde Türkiye’den Prof. Dr. Nevin GÜNGÖR ERGAN, Prof. Dr. Meliha Demet ULUSOY, Prof. Dr. Özlen ÖZGEN, Prof. Dr. Abdullah AYDIN, Doç. Dr. Semra ŞAHİN Prof. Dr. Haluk EMİROĞLU, Yrd. Doç. Dr. Nilüfer DEMİR, Doç. Dr. Osman UYANIK, Prof. Dr. Selçuk DUMAN, Prof. Dr. Ayten SEZER ARIĞ, Prof. Dr. Murtaza ÖLMEZ ve tamamı (bugünkü deyimle) Dr. Öğr. Görevlisi olan, Hande KILIÇARSLAN, Hande KILIÇARSLAN, Arzu EVECEN, Gül AKTAŞ, Ulviye ÖZÖNDER, .Adile YILMAZ, Deniz ÜNVER, Şirin KARAMAN, Feryal SÖYLEMEZOĞLU, Zeynep Figen YURTERİ, Gülperi Mezkit SABAN, Latife KAYNAK, Azerbaycan’dan Doç. Dr. Naile MUSTAFAYEVA ve ev sahibi Romanya’dan: Dr. Vildan BORMAMBET, Dr.Szilárd SZİLAGYİ, Prof.Dr. Nevzat Yusuf SARIGÖL, Prof. Dr. Mustafa MEHMET, Prof. Dr. Agiemin BAUBEC, Erem Melike ROMAN, Prof. Dr. Mihai MAXİM, Doç. Dr. Neriman HASAN ve Cihan KURTÖMER bildiriler sundular.
***
Yıllardır, olumlu ilişkilerimizin yanı sıra, İstanbul’dan Romanya Kültür Merkezi’ndeki bir buluşmamızda, Prof. Dr. Luminita Munteanu ile kısa bir tartışmamız oldu. Bunun nedeni, onun Orhan Pamuk tutkusu idi. Luminita Türk Edebiyatı ile ilgili çok sayıdaki çevirilerinin yanısıra, bir ara Türkiye’de estirilen Orhan Pamuk rüzgârına kapılmış, bu yazar ne yayınlarsa yayınlasın, hemen Romence’ye çeviriyordu. Ben Orhan Pamuk’un iyi bir yazar olmadığını, birilerinin onun şişirip, Nobel Ödülü almasını sağladıklarını söylemiştim. Nitekim, İsveç seyahatimde, Stokholm’deki Nobel Müzesi’nde de gördüm ki, Orhan Pamuk, o müzede çok, ama çok küçük bir yere konulmuş ve adeta aşağılanmıştı!.. Neyse ki, ben de Luminita hanım da benim eleştirilerim üzerinde durmadık ve unutup gittik!...
Luminita hanımla son karşılaşmamızda, çok durgun ve adeta tebessüm etmeyi dahi unutmuş gibiydi. Bunun nedenini öğrenince çok üzülmüştüm. Zira muhterem eşi ağır hastaydı. İnşallah, bu değerli akademisyen, bilgin, Türk ve İslâm dostu, onu tanıdığım günlerdeki gibi neşeli ve güler yüzlü haline dönmüştür…